Daha önce lisede İngilizce öğretmeniydim, şimdiyse ortaokulda yeni ders vermeye başlayacak öğretmenlerin hazırlık sürecinde görev alıyorum. Bir süre altıncı sınıfların fen ve matematik derslerine girdim. Fen derslerini ve bu derslere hazırlık aşamasını severdim, öğrencilerin derslerde sorgulama yapmasını sağlamak, bütün o deneyler ve hipotezler çok hoştu. Ama matematik derslerine hazırlanmak pek öyle değildi. O derslerde ne yapacağımı bilemezdim, dürüst olmam gerekirse matematikten çok fen dersi yapardım.
Şimdi, mesleğe (ve kendimi tanımaya) yeni başladığım o gençlik yıllara geri dönebilseydim, o altıncı sınıflara matematik anlatmak için sahip olduğum becerileri ve yöntemleri geliştirmek için elimden geleni yapardım.
Korkularla yüzleşmek
Artık insanın, bir şey öğretirken rahat olmayacağından korktuğunda o konudan uzak durmak yerine, üstüne gitmesi gerektiğini biliyorum. Buna şöyle bir örnek verebilirim: Birkaç yıl önce, on iki yıl boyunca on birinci sınıflara Amerikan tarihi anlatmış bir lise öğretmeni, onuncu sınıflara dünya tarihi dersine girmek üzere geldi. Öğretmen çok gergindi, anlatılacak çok fazla ülke ve tarih dönemi olduğunu ve bunları alışkın olduğu nüans ve derinlikte anlatamayacağını düşünüyordu. Dünya tarihinin anlatması gereken bazı bölümlerindeki yetkinliğinden de emin değildi.
Ders yılı başladıktan birkaç ay sonra ona derslerin nasıl gittiğini sordum. “Daha az bildiğim yerlere geldiğimizde öğrencilerle birlikte öğrenmeye karar verdim. Bu konuları işlerken öğrencilerimle birlikte sorgulayıp analiz ederek, daha çok oturum yöneticisi gibi davranıyorum. Bence, benim çok fazla şey bilerek doğrudan onları yönlendireceğim derslerden daha fazlasını öğreniyorlar bu şekilde. Gelin de anlayın bunu!” dedi.
Eyleme geçmek
Yılların gözlemine dayanarak, bunun alışıldık bir yaklaşım olmadığını söyleyebilirim. Hem deneyimli hem de yeni öğretmenler arasında daha yaygın olan davranış şekli, tıpkı benim altıncı sınıf matematik dersinde yaptığım gibi, bilmediğiniz konudan sakınmaya çalışmaktır. Çünkü bizden dersin içeriğini çok iyi bilmemiz beklenir; öğretmeniz çünkü.
Peki bu uzak durma, kendimizi sakınma halini aşıp, zayıf yanlarımızla başa çıkarak harekete geçmeyi nasıl yapacağız? Bunun için bazı önerilerim var.
Her şeyden önce, bilmediğinizi kabul edin. Bunu önce kendinize, sonra da yardım alabileceğiniz diğer insanlara itiraf etmeniz gerek. Bir yazının ana fikrini özetleyecek cümleleri yazma konusunda çok iyisiniz ama bunu on iki yaşındaki bir sınıf dolusu öğrenciye nasıl anlatacağınızı mı bilemiyorsunuz? Daha deneyimli bir meslektaşınızdan danışın, malzeme isteyin. Sonra da konuya dalın. Bu işi ve her işi ancak yapıp üzerinde düşünerek öğrenebiliriz. Kurt Vonnegut’un söylediği gibi, “Sürekli uçurumdan atlamak ve aşağı düşerken kanatlarımızı geliştirmeye çalışmak zorundayız.”
Bildiklerinizi kullanın. Pek çok öğretme ve öğrenme stratejisi her tür içerik için geçerlidir. İçerik ve konu sizin için yeniyse öğretmek için eğitim aldığınızı ve pedagojik araçlarla donandığınızı hatırlayın.
Meslektaşlarınızı gözlemleyin. Zayıf olduğunuz konu ya da içeriği çok iyi bilen ya da öğrencileri derse katacak etkili pedagojik yöntemler uygulayan öğretmenleri bulun. Bulabildiğiniz her fırsatta derslerini izleyin, notlar alın, dersten sonra sorular sorun ve öğrendiklerinizi daha sonra yaptıklarınıza yansıtın.
Bir şey öğretmeye başlamadan önce ne öğreteceğinizi iyice anlayın. Konuyu kendiniz ufak parçalara bölün ki öğrencileriniz için de bölebilesiniz. Yavaşlamanız gerekiyorsa yavaşlayın. Çok hızlı ilerlerseniz öğrencilerinizin kafası karışır ve hepimizin bildiği gibi yanlış ya da işe yaramayan bir şey öğrettiğinizde bunu geri almak zordur. Derse hazır olun ama aynı zamanda öğrencilerinizle birlikte öğrenme konusunda rahat olun. Bu iki durumu aynı anda yaşayabilirsiniz.
Mesleki gelişim fırsatlarını kollayın. Okulunuzda ya da bölgenizdeki fırsatlardan fazlasına ihtiyacınız olabilir. İnternette böyle imkânlar varsa yararlanın. Aynı zamanda bölgenizdeki bir üniversitede bir (belki de iki) derse yazılabilirsiniz. Üniversitede, içerik konusundaki uzman öğretim üyelerini bulun, onlarla sürekli fikir alışverişinde bulunun, ellerindeki malzemelerden yararlanın.
Bilmediğiniz konudan uzak durmayın, üstüne gidin. Yeni öğretmen olduysanız ya da yeni öğretmen değilseniz bile yeni bir sınıf seviyesiyle ya da yeni bir konuyla karşılaştıysanız, hissettiğiniz rahatsızlık duygusuyla barışın ve kendinizi öğrenci olarak görmeye hazır olun. Bana inanın, bu sizi kesinlikle daha iyi bir öğretmen yapar çünkü hiçbirimiz öğretmen olarak öğrenmiyoruz.
Belki de aynı okulda on yıldır üçüncü sınıfların dersine giriyorsunuzdur. Yine de işinizi yaparken kendinizi çok da rahat hissetmediğiniz bir konu olabilir. Tam o konunun üstüne gidin ve konuya dalın. Ya da okulda acemi bir öğretmen, derslerde tereddüt ve zafiyet yaşıyorsa ilk fırsatta yanına gidip ona yol gösterin, destek olun.
Kaynak: https://www.edutopia.org/article/power-admitting-what-we-dont-know