Küçük çocuklara uygun müfredat hakkındaki tartışmaların merkezinde genel olarak iki eğilim bulunuyor. Bunların ilki serbest oyun ve temel aktiviteler, ikincisi ise “düz” akademik eğitim (Amerika’daki pek çok anaokulunun oyun zamanını azaltarak ya da tamamen kaldırarak uyguladığı seçenek). “Hayat Dolu Zihinler: Küçük Çocuklar İçin Akademik ve Zihinsel Hedefler Arasındaki Ayrımlar” isimli yeni bir rapor, erken çocukluk dönemi eğitimi için en çok neyin uygun olduğuna dair yeni bir bakış sunuyor.
Rapor, Illinois Üniversitesi erken çocukluk eğitimi profesörü, Çocuk Eğitimi Ulusal Derneği eski başkanı, Early Childhood Research & Practice / Erken Çocukluk Araştırması & Uygulaması dergisi editörü ve erken çocukluk eğitimi, öğretmen eğitimi, çocuk gelişimi ve ebeveynlik üzerine 100’den fazla yayının yazarı Lilian G. Katz tarafından yazıldı.
Katz raporunda, “Serbest oyun ve akademik eğitimin ötesinde, eğitimin bir başka ‘büyük bileşeni’ de çocukların doğuştan gelen zihinsel eğilimlerini destekleyecek, harekete geçirecek ve kışkırtacak deneyimler, fırsatlar, kaynaklar ve şartlar sağlamak olmalıdır.” diyor. Yayının başlığında da belirtildiği gibi Katz, küçük çocuklar için akademik hedeflerle zihinsel hedefler arasında bir ayrım yapıyor. Peki arada nasıl bir fark var? Katz şöyle yazıyor:
Akademik Hedefler
Akademik hedefler, daha çok erken yaşlardaki okuryazarlık öncesi becerileriyle ilgilidir ve tekrarlarla, çalışma kağıtlarıyla ve diğer farklı egzersizlerle uygulamalar yapılır. Çocukları okuryazarlığın ve aritmetiğin sonraki düzeylerine hazırlamak için tasarlanmıştır. Öğrenilen ve uygulaması yapılan her şeyin doğru cevapları vardır, yoğun bir şekilde ezbere dayanır, anlamak yerine formül uygulaması söz konusudur ve daha çok öğretmenin sorduğu sorulara çocukların beklenilen cevapları vermesi beklenir. Her ne kadar akademik teriminin geleneksel anlamlarından biri, “pratik değeri az olan” olsa da bu bilgi parçaları okumanın, yazmanın ve modern gelişmiş ekonomilerde ve elbette ileriki okul yıllarında faydalı olacak diğer akademik yeterlilikler için esastır. Diğer bir deyişle, buradaki esas sorunun akademik becerilerin gerekli olup olmadığı değil, ne zaman gerekli olduğu ve müfredata – özellikle erken dönemde – hangi oranda hakim oldukları olmalıdır, diye düşünüyorum.
Zihinsel Hedefler
Diğer yandan zihinsel hedefler ve onunla ilgili aktiviteler, zihnin gelişimine (Örneğin; muhakeme, tahmin etme, analiz etme, sorgulama vs.) tam anlamıyla hitap ederler. Zihinsel kavramının tanımı; muhakemeyi, varsayımda bulunmayı, soru sormayı, sorulara cevaplar öngörmeyi, sorgulamadan elde edilen bulguları tahmin etmeyi, fikirlerin geliştirilmesini ve analiz edilmesini, anlama arayışını ve benzerlerini içerir. Küçük çocuklar için uygun olan bir müfredat, çocukların doğuştan gelen zihinsel niteliklerini ve doğal eğilimlerini desteklemeye odaklanan bir müfredat olmalıdır. O halde erken çocukluk dönemine uygun bir müfredat, çocukların temel akademik becerileri edinme – Örn; başlangıç seviyesinde yazma becerileri – konusunda teşvik edilmesini ve motive edilmesini içermelidir, ancak bunu çocukların zihinsel uğraşlarına “hizmet etmek” amacıyla yapmalıdır. Anaokulu ve okul öncesi dönem çocuklarını, derin araştırma ve sorgulama gerektiren projelere dahil etmek konusundaki kapsamlı deneyimler de açık bir şekilde çocukların okuma yazma ve matematikle ilgili çeşitli temel akademik becerilere ilgi duydukları ve araştırmalar ve sorgulamalarla elde ettikleri bulguları sınıf arkadaşlarıyla ve başkalarıyla paylaşmak için çabaladıkları varsayımını destekliyor. Tüm çocuklarda temel zihinsel becerilerin ve niteliklerin, doğuştan var olduğunu varsaymak oldukça faydalıdır. Ancak yine de bunlar bazı bireylerde diğerlerinden daha fazladır. Tıpkı diğer her şeyde olduğu gibi.
Katz’a göre farklı türde okul öncesi müfredat modellerinin etkileri üzerine yapılan uzun vadeli araştırmalar, erken çocukluk dönemine yönelik en yaygın görüş olan “ne kadar erken, o kadar iyi” anlayışını (mitini) akademik eğitim anlamında adeta yerle bir ediyor. “Her ne kadar formal eğitim kısa vadede iyi test sonuçları getirse de uzun vadede pek de etkili değil. Çocukların interaktif rollerini ve inisiyatif almalarını ön plana çıkaran okul öncesi müfredat ve öğretme yöntemleri ise kısa vadede o kadar etkileyici olmasa da uzun vadede daha iyi bir okul başarısı sağlıyor.” diyor Katz.
Katz’ın bu görüşü başka bir araştırmanın sonuçlarını da doğruluyor. Bu yılın başlarında sonuçları açıklanan “Anaokulunda Okumayı Öğrenmek: Kazancı Az ve Kaybı Çok” isimli diğer bir araştırmaya göre çocukların ileride daha iyi okuyucular olmaları ve akademik başarıya ulaşmaları için anaokulunda okumayı öğrenmek zorunda olduklarına dair Amerika’daki yaygın inancı destekleyen hiçbir bilimsel kanıt bulunmuyor.
Katz yeni raporunda “ne kadar erken o kadar iyi” anlayışının nörolojik araştırmalarla da desteklenmediğini dile getiriyor. “Nörolojik araştırmaların hiçbiri ‘erken dönem beyin gelişimini en iyi şekilde sağlamanın yolu, erken yaşta akademik eğitim vermektir.’ demiyor. Bunun yerine araştırmalar, en iyi okul öncesi programlarının dar akademik hedefler yerine sosyal, duygusal ve zihinsel hedeflere odaklanan programlar olduğunu söylüyor. Ayrıca en iyi programların, çocukların birbirinden kopuk bilgileri sadece pasif bir şekilde alması yerine çocuğun kendini regüle ettiği, inisiyatif aldığı ve diğer çocuklarla interaktif bir şekilde etkileşime girdiği erken dönem deneyimleri sağlayan programlar olduğunu belirtiyor.”
Katz, küçük çocukların “zihinsel niteliklerinin” aşırı ve erken formal eğitimle zayıflayabileceğini hatta zarar görebileceğini ve anaokulu ve okul öncesi programlarında sıklıkla sunulan pek çok akıldan yoksun, önemsiz ya da sıradan aktiviteyle güçlenmelerinin pek mümkün olmadığını söylüyor.
Bu yazı FİDE OKULLARI tarafından desteklenmektedir.