Amerika’daki pek çok anaokulu ve okul öncesi öğretmeni, küçük çocuklara akademik beceriler öğretme ve onları düzenli olarak bu beceriler konusunda test etme baskısından yıldıklarını hatta neredeyse artık istifa etme noktasına geldiklerini söylüyor. Onlar çocuklarda oluşan mutsuzluğu ilk elden görebiliyorlar ve çocukların tıpkı geleneksel anaokullarında olduğu gibi oyun, keşif ve sosyalleşme yoluyla çok daha faydalı şeyler öğrenebileceklerini tahmin ediyorlar. Öğretmenlerin bu tahminleri hiç de yanlış değil. Çünkü bilimsel araştırmalar da bunu onaylıyor.
Çok sayıda araştırma akademik odaklı erken eğitim sınıfları ile oyun odaklı sınıfları karşılaştırdı. Bu araştırmaların tümünün derlendiği bir rapor da yayınlandı. Bu rapora göre farklı araştırmalardan elde edilen sonuçlar oldukça tutarlı: Erken yaşta akademik eğitim, eğitimin hedeflediği belli testlerde çocukların puanlarını artırmalarını sağlıyor ancak bu kazanımlar 1 ila 3 yıl içinde ortadan kayboluyor. Ancak erken yaşta akademik eğitimin, uzun vadede akademik avantaja dönüşmemesinden daha “trajik” bir etkisi var: Bu tür bir eğitim çocuklara uzun vadeli zararlar verebiliyor. Özellikle de sosyal ve duygusal gelişim alanlarında.
Almanya’daki Eğitim Politikalarını Değiştiren Araştırma
Örneğin, 1970’lerde Almanya hükümeti, büyük çaplı bir “karşılaştırma” çalışması yaptırdı. Bu araştırmada, 50 oyun odaklı anaokulu mezunu ile 50 akademik derslerle eğitim veren anaokulu mezunu karşılaştırıldı. Derslerden elde edilen akademik kazanımlara rağmen akademik eğitim verilen anaokullarındaki çocuklar dördüncü sınıfa geldiklerinde, kullanılan tüm ölçme yöntemlerinde, oyun odaklı anaokullarından gelen çocuklara göre belirgin şekilde daha kötü bir performans gösterdiler. Özellikle okuma ve matematikte daha az ileriydiler ve sosyal ve duygusal olarak daha az gelişmişlerdi. Çalışmanın yapıldığı dönemde Almanya, kademeli olarak geleneksel oyun bazlı anaokullarından akademik odaklı olanlara geçiş yapıyordu. Kısmen bu araştırmanın sonucu yüzünden Almanya bu eğilimi tersine çevirdi ve tekrar oyun odaklı anaokullarına dönüş yaptı. Görünen o ki Alman eğitim otoriteleri, en azından o dönemde, günümüz Amerikan otoritelerinden farklı olarak eğitim ile ilgili bilimsel araştırmaları dikkate aldı ve onları eğitim uygulamalarını bilgilendirmek için kullandı.
Amerika’daki Yoksul Çocuklar Üzerinde Yapılan Geniş Çaplı Bir Araştırma
Amerika’da yapılan benzer araştırmalardan da benzer sonuçlar elde edildi. Rebecca Marcon tarafından yapılan bir araştırma, çoğunlukla aşırı yoksul ailelerden gelen Afrikalı Amerikalı çocuklara odaklandı. Tıpkı beklendiği gibi 343 öğrenciden oluşan örneklemi ile akademik eğitim merkezli anaokullarına giden öğrencilerin, oyun odaklı anaokullarına giden çocuklara göre daha fazla akademik avantajları olduğunu ortaya çıkardı. Ancak dördüncü sınıfın sonunda, baştaki bu avantajların tersine döndüğünü buldu: Oyun odaklı anaokullarından gelen çocuklar, akademik anaokullarından gelen çocuklara göre şimdi daha iyi performans gösteriyorlardı ve okul notları belirgin bir şekilde daha yüksekti. Bu araştırma sosyal ve duygusal gelişim değerlendirmeleri içermiyordu.
Yoksul Ailelerden Gelen Çocukların 23 Yaşına Kadar Takip Edildiği Bir Deney
1967 yılında David Weilkart ve ekibi tarafından başlatılan bir deneyde, Amerika Michigan’da yaşayan 68 aşırı yoksul çocuk üç çeşit anaokulundan birine kaydedildi: Geleneksel (Oyun temelli), High/Scope (Geleneksel olana benziyor ancak daha fazla yetişkin yönlendirmesi içeriyor) ve Doğrudan Akademik Eğitim (Çalışma kağıtları ve testler aracılığıyla okuma, yazma ve matematik öğretmeye odaklanan). Deney, günlük anaokulu deneyimlerine ek olarak, çocuklarına nasıl yardımcı olabilecekleri konusunda ailelere eğitim vermek amacıyla her iki haftada bir yapılan ev ziyaretlerini de kapsamına aldı. Bu ziyaretler, anaokulu sınıflarında kullanılan yöntemlerin birebir aynısına odaklandı. Bu nedenle geleneksel sınıflardan yapılan ev ziyaretleri oyunun ve sosyalleşmenin değerine odaklanırken, doğrudan akademik eğitim sınıfları akademik becerilere, çalışma kağıtlarına ve diğer önemli görülen şeylere odaklandı.
Bu deneyden elde edilen ilk sonuçlar da diğer benzer çalışmalardan elde edilenlerle aynıydı. Doğrudan akademik eğitim alan grup, kısa zamanda kaybolan erken dönem akademik kazanımları gösterdi. Ancak bu çalışma, katılımcılar 15 yaşına ve daha sonra 23 yaşına geldiklerinde tekrar edilen bir takip çalışmasını da içeriyordu. Bu yaşlarda akademik başarı anlamında gruplar arasında belirgin bir fark görünmüyordu. Ancak sosyal ve duygusal özellikleri arasında çok büyük ve oldukça belirgin farklılıklar olduğu ortaya çıktı.
Doğrudan akademik eğitim alan grup 15 yaşına geldiğinde, diğer iki gruba oranla iki kattan daha fazla sayıda “kötü davranışta” bulundu. 23 yaşına geldiklerinde yani birer genç yetişkin olduklarında aradaki fark çok daha dramatik bir hal aldı. Doğrudan akademik eğitim alan gruptakiler diğer insanlarla daha fazla “çatışma” içeren olayı yaşarken, daha fazla duygusal bozukluk belirtisi gösteriyordu. Ayrıca daha az evleniyor ve eşleriyle daha az birlikte yaşıyorlardı. Ve diğer iki gruba göre suç işlemeye daha fazla teşebbüs ediyorlardı. 23 yaşına geldiklerinde doğrudan akademik eğitim alan gruptakilerin yüzde 39’unun suçtan dolayı tutuklanma kaydı varken, diğer iki grupta bu oran yüzde 13.5’e düşüyordu. Ayrıca doğrudan akademik eğitim alan gruptakilerin yüzde 19’u tehlikeli bir silahla saldırı dolayısıyla mahkemeye çıkarılırken bu oran diğer gruplarda yüzde sıfırdı.
Bir çocuğun gittiği anaokulu türünün bu kadar dramatik uzun vadeli etkilerinin olmasının nasıl bir sebebi olabilir? Olasılıklardan biri, ilk okul deneyiminin çocukları gelecekteki davranışlarına hazırlıyor olması. Kendi aktivitelerini planlamayı, başkalarıyla oynamayı ve farklılıklar üzerinden uzlaşmayı öğrendikleri sınıflarda büyüyen çocuklar, yaşam boyu kullanacakları kişisel sorumluluk ve olumlu sosyal davranış modelleri geliştiriyorlar. Ve bunlardan hem çocuklukları hem de erken yetişkinlik dönemleri boyunca faydalanıyorlar. Akademik performansın ön plana çıkarıldığı sınıflarda büyüyen çocuklar ise başarıyı ve başkalarının önüne geçmeyi kendine hedef seçen davranış modelleri geliştiriyorlar. Bunun etkileri – özellikle yoksulluğun olduğu ortamlarda – başkalarıyla anlaşmazlıklar ve çatışmalar yaşamaya hatta suç işlemeye kadar (Başkalarının önüne geçmenin yanlış bir yolu olarak) gidebiliyor.
İki haftada bir düzenlenen ev ziyaretlerinin de anlamlı bir rol oynadığını tahmin ediyorum. Oyuna, sosyalleşmeye ve öğrenci inisiyatifine odaklanan sınıflardaki çocukların ebeveynleri, çocukları büyürken bu değerleri ve becerileri güçlendirmeye devam eden bir ebeveynlik tarzı geliştirmiş olabilirler. Akademik eğitim alan gruptaki ebeveynler ise kişisel başarıya (Dar anlamda) ve benmerkezci değerlere daha fazla odaklanan ebeveynlik tarzları geliştirmiş olabilirler.
Peki siz bir ebeveyn ya da eğitmen olarak erken dönem eğitimiyle ilgili ne tür deneyimler yaşadınız? Erken dönemdeki akademik eğitimin ya da oyun odaklı anaokulu deneyiminin ileriki yıllarda ne tür etkilerini gözlemlediniz?
Yazıda kullanılan tüm araştırmaların kaynağı için: https://www.psychologytoday.com/intl/blog/freedom-to-learn/201505/early-academic-training-produces-long-term-harm