Her hafta okuldaki tüm zümrelerle bir sonraki haftanın öğrenme tasarımları üzerine düşündüğümüz toplantılar yapıyorum. Bu aynı zamanda 1. sınıftan 8. sınıfa kadar bir dersin kazanımları üzerinde büyük resmi görmemi sağlıyor.
Büyük resimde dikkatimi çekenler: 2. sınıftan itibaren zamirler, sıfatlar –direkt bu isimleriyle olmasalar da– öğretilmeye başlanıyor. Yine noktalama işaretleri, yazım kuralları her sene öğrenilmesi beklenen konular arasında. Buna rağmen 5’te ya da 6’da Türkçe dersine girdiğinizde öğrencilerin sanki daha önce bunları hiç işlememiş gibi davrandığını çok rahat gözlemleyebiliyorsunuz.
Geçenlerde bir güzellik salonunda kulak misafiri olduğum bir konuşmada manikür yapan kız, emekli Türkçe öğretmeni olduğunu öğrendiği müşterisiyle sohbet ediyor. Size bir sır vereyim mi dedi: “Ben ne olur ne olmaz diye tüm “de” leri ayrı yazıyorum. “
Güler misin, ağlar mısın?
Bana göre eğitimciler olarak en büyük hatamız, öğrencilerdeki zihinsel süreçleri harekete geçiremiyor olmamız ve öğrencilerin kendi kendilerine strateji oluşturmalarına izin vermememiz.
Diyoruz ki üç tane “de” vardır: Durum eki olan “de”, bağlaç olan “de”, yapım eki olan “de”
Bunları karıştırmamak için şu yöntemi kullanacaksınız: “de” cümleden çıkarıldığında anlam bozuluyorsa durum ekidir ve bitişik yazılır; anlam bozulmuyorsa bağlaçtır ve ayrı yazılır.
Öğrenci bu ifadeyi ezberliyor, uygulama basamağına geldiğinde ezberlediği bilgiyi geri çağırıyor. Aşağıda öğrencinin bu gibi anlarda kendine kendine olan konuşmasının benzeri canlandırılmaya çalışılmıştır:
Öğrencinin içsel konuşması:
-“De”yi cümleden çıkar.
-Çıkardım.
– Cümleyi oku.
-Okudum.
-Anlam bozuldu mu?
-Bilmem bozuldu mu?
-Bozuldu.
-O zaman nasıl yazılacaktı? Bitişik mi, ayrı mı?
– Dur hatırlayacağım.
– Anlam bozulmuyorduysa ayrı…
– Yok bitişik…
– Yok yok o bozulursa idi galiba.
– Üfff! Ben ayrı yazayım da ne olur ne olmaz.
Görüldüğü gibi beyinde kodlamayı gerçekleştiremeyince konuyu on kere de anlatsanız boş. Sonuç, yıllarca dilbilgisi görüp hala yazım yanlışı yapan, hala noktalı virgülle iki noktayı nerede kullanacağını bilemeyen bir sürü yetişkin insan.
Öğrencileri sürekli olarak bilgi bombardımanına tabi tutuyoruz ama bu bilgileri üstbilişsel boyuta taşıyamıyoruz.
Üstbilişsel boyut, bilgiyi içselleştirdiğimiz, neyi bilip neyi bilmediğimizin ayrımına varabildiğimiz, bilgiyi saklamak için stratejiler belirlediğimiz boyut.
Öğrencilerde üstbilişsel boyutu harekete geçirebilmek için yapılması gerekenlerden bazılarını branşım Türkçe olduğu için bu ders üzerinden örneklemeye çalışacağım:
KAFA KARIŞIKLIĞINI ÖĞRENME DENEYİMLERİNE DÖNÜŞTÜRMEK
“Bugün öğrendiğiniz kavramlar arasında en kafa karıştırıcı olan ne?” sorusu son derece işe yarayan sihirli sorulardan biridir. Neden sihirlidir? Çünkü öğrencinin anlayamamasına değil, kavram kargaşasına vurgu yapar ki bu da öğrencilerin kendilerini daha kolay ifade etmelerini sağlar.
Bunun tersi, konuyu soluksuz anlatıp sınıfa dönerek “Anlamayan var mı?” diye seslenmektir. Bu noktada çoğu öğrenci kendini deşifre etmek istemediği için sessiz kalır.
“Kafa karışıklığı” öğrenmeye başlamanın bir belirtisidir. Ama biz öğretmenler, öğrenciler o kafa karışıklığı aşamasına henüz geçmeden ısrarla: “Bunlar sıfat fiiller, bu da formülü: Anası mezar dikecekmiş” deriz.
Karıştıracaklarını öngörerek davrandığımızda ve karıştırmamak için gerekli olan stratejileri hazır bir şekilde sunduğumuzda zihinsel süreçleri sekteye uğratıp öğrencilerin ileriki basamaklara ulaşmalarını engellemiş oluruz.
Bırakalım önce karıştırsınlar. Sonra onlara “Bunu karıştırmamak için bir yöntem geliştirsen bu nasıl bir yöntem olurdu?” diye soralım. Öğrenci yine tıkanıyorsa sınıftan yardım alalım ve öğrencilerin geliştirdikleri yöntemleri birbirlerine anlatmalarına izin verelim. İnanın arkadaşlarına anlatmak konusunda sizlerden daha başarılı olduklarını göreceksiniz.
OLMASAYDI NE OLURDU? TAHMİN ET!
“Olmasaydı ne olurdu?” kalıbı derslerde en çok kullanmamız gereken soru kalıplarından biri. “Zamirler olmasaydı ne olurdu?” “Sıfatlar olmasaydı severek okuduğumuz hikaye ve romanlar nasıl olurdu?” Bu tarz sorular anlam inşa etme sürecinde gerçekten işe yarıyor.
Aynı metnin iki farklı versiyonu üzerinden aşağıdaki gibi bir karşılaştırma süreci okulda sıkça başvurduğumuz bir yöntem. İlk metinde koyu yazılmış olan sıfatlar ve sıfat fiiller ikinci metinde tamamen çıkartılmış olarak veriliyor ve öğrenciler iki metnin hissettirdikleri ve düşündürdüklerini üzerine konuşturuluyor.
Annem belediye doktoruydu. Penceresinden kavak ağaçları görünen bir sağlık ocağında çalışır, çoğu günler beni de yanında götürürdü. Orada tek çocuk olmanın krallığını yaşar, oyalanır; haşarılıklarımın, afacanlıklarımın hoş görüleceğini bilmenin kolaylıklarından fazlaca yararlanır, buna karşılık beni mıncıklamalarına, yanaklarımı pembeleştiren makaslar almalarına ses çıkarmazdım. Pencereden uzanır, uçuşan pamukçukları yakalamaya çalışırdım. Kavakları silkeleyen rüzgâr oyun arkadaşım olurdu. Koca bahçe, önümde mülkümmüş gibi uzanır, bense onu tasasız gözlerle izlerdim. Annemin masasında, güzel çerçeveler içinde benim ve babamın resmi dururdu. Gurur duyardım. Kocaman bir masası ve koltuğu vardı annemin. Annemi makamında daha çok severdim sanki, ya da sevgim başka bir boyut kazanırdı. (Murathan Mungan; Pamukçuklar)
“Annem belediye doktoruydu. Sağlık ocağında çalışır, çoğu günler beni de yanında götürürdü. Orada çocuk olmanın krallığını yaşar, oyalanır; haşarılıklarımın, afacanlıklarımın hoş görüleceğini bilmenin kolaylıklarından fazlaca yararlanır, buna karşılık beni mıncıklamalarına, makaslar almalarına ses çıkarmazdım. Pencereden uzanır, pamukçukları yakalamaya çalışırdım. Rüzgâr oyun arkadaşım olurdu. Bahçe, önümde mülkümmüş gibi uzanır, bense onu gözlerle izlerdim. Annemin masasında, çerçeveler içinde benim ve babamın resmi dururdu. Gurur duyardım. Masası ve koltuğu vardı annemin. Annemi makamında daha çok severdim sanki, ya da sevgim boyut kazanırdı.”
KAVRAM HARİTALARI
Kavram haritaları, bilgiyi öğretmenin öğrettiği şekilde değil, öğrencinin tamamen kendine özgü bir tasarımla, kavramlar arasındaki ilişkileri keşfederek kurguladığı ve bilişsel süreçlerin devrede olduğu bir öğrenme çıktısıdır. Neyi bilip ne bilmediğinin farkında olmayı sağlamak konusunda oldukça başarılı bir yöntem olan kavram haritaları, ders tekrarlarında etkin bir şekilde kullanılabilir.
Bir hafta sonu kursuna bir öğretmenimiz rahatsızlandığı için gelememişti. Derse girdim, planda sıfatlar konusu tekrar edilecek yazıyordu. Öğrencilere kağıt dağıttıktan sonra ikişerli eş olmalarını istedim. Sıfatlarla ilgili akıllarında ne kaldıysa defterlerine ve kitaplarına hiç bakmadan önlerindeki kağıda dökmelerini, istedikleri gibi bir tasarım oluşturabileceklerini ve konuyu hiç bilmeyen bir kişinin bu tasarımları incelediğinde sıfatlarla ilgili yeterince bilgiye sahip olmasını beklediğimizi ifade ettim.
Öğrenciler verilen sürede kavram haritalarını oluşturdular. Diledikleri gibi boyadılar, süslediler. Bitirdiklerinde kağıtları sınıfın çeşitli noktalarına astık. İkinci etapta ellerine aldıkları bir kırmızı kalemle tüm çalışmaları dolaşmalarını ve eksik gördüklerini düşündükleri yerlere eklemeler yapmalarını istedim. Tüm kağıtlar dolaşıldıktan sonra kendi kağıtlarının başına gitmelerini ve yapılan değişiklikleri incelemelerini istedim. Öğrenciler, neredeyse hiçbir düzeltme yapmama gerek kalmadan kavram haritasını başarılı bir şekilde oluşturdular, kısacası konu hakkında neyi bilip ne bilmediklerinin farkına varmış oldular.
NELER BİLİYORUZ? NELER ÖĞRENMEK İSTİYORUZ? NELER ÖĞRENDİK?
Yeni bir üniteye ya da konuya başlarken “Neler biliyoruz, neler öğrenmek istiyoruz, neler öğrendik” basamaklarının tüm derslerde ana yöntemlerden biri olarak kullanılması üstbilişsel süreçleri hızlandırıyor. Önceki bilgileri harekete geçirmek ve yeni bilgiyi eski bilgilerin üzerine inşa etmek önemli. Elbette ki bu sorgulama sürecini başlatacak olan kişi öğretmen. Öğrencilerin çok az şey bildikleri ve neler öğrenmek istediklerini dahi bilmedikleri durumlarda da başarılı bir merak uyandırma ve ilgili odaklama ile öğrenciler sürece dahil edilebilir.
KOLAYLAŞTIRICI SORULAR SORMAK
Öğrencilerin kendi bilişsel gelişimlerine tanıklık etmelerine izin vermek için kolaylaştırıcı sorular sormak ise atılabilecek diğer adımlardan biri. Konu bittikten sonra bu farkındalığı artırmaya yönelik olarak “Sıfatlarla ilgili seni en çok şaşırtan bilgi hangisiydi?” , “Sıfatlarla ilgili daha önce hiç bilmediğin ne öğrendin?”, “Bunu yanlış biliyormuşum, dediğiniz bir husus var mı?” vb. sorular üstbilişsel süreci harekete geçiren sorulardan bazılarıdır.
Ya da dersten sonra akıllarında kalan üç önemli fikri yazmalarını isteyerek öğrencilerinin içlerine kısa bir yolculuk yapmalarına, düşüncelerini gözden geçirmelerine ve çıkarımlarda bulunmalarına yardımcı olabilirsiniz.
İZİN VERMEK
En son yazdığım ama en başta uygulanması gereken yöntemlerden biri sanırım bu. Kendimize hakim olup öğrencilerin bilgiyi saklamak için stratejiler belirlemelerine izin verdiğimizde, tahminlere açık olduğumuzda tüm önyargıları yıkacak güce sahip olacağız. Yaratıcılık işte böyle bir ortamda yeşerecek.
Aysun Yağcı