Öğretmen, 4. sınıf öğrencilerinin karşısında, beyaz tahtanın önünde duruyor ve matematiğin en temel konularından birini anlatmaya başlıyor: Bir denklemin ortasında yer alan ‘eşittir’ işareti. Bu konuyu anlatmak hiç de kolay değil. Çünkü, yaşça daha küçük öğrenciler genellikle, bu işaretin bir işlemi sonlandırdığını düşünürler. Bu konuyla birlikte, 8 + 4 = ? gibi alıştıkları bir işlem yerine 8 + 4 = ? + 6 işlemini çözmeleri gerekiyor. Bunu tam anlamıyla kavramak, cebir ve ileri seviye matematik konularına geçmelerini sağlıyor.
Bu konuyu anlatan neredeyse her öğretmen, içgüdüsel olarak ellerini benzer şekillerde hareket ettirir. Eşittir işaretini gösterirken, eliyle önce denklemin sol tarafının üzerinden geçer sonra da sağ tarafın. Her iki avuç içini yukarı çevirip denge hareketi yaparak eşitliği anlatmaya çalışır.
Peki şimdi de bu öğretmenin aynı dersi yine aynı kelimeleri kullanarak verdiğini ancak dersi, elleri masanın üzerinde ya da kolları iki yanda anlattığını hayal edin. Görünen o ki ders bu şekilde anlatıldığında, öğrenciler konuyu anlamakta daha fazla zorluk çekecekler.
Çocuklar jestlerle/el kol hareketleri ile daha iyi öğreniyorlar
Iowa Üniversitesi’nde psikoloji ve beyin bilimleri alanında doçent olan Susan Wagner Cook, bu tür senaryolar üzerinde çok sayıda çalışma yürüttü. İster matematik, ister yabancı dil ya da fen olsun sonuç hep aynıydı: Çocuklar jestlerle/el kol hareketleri ile daha iyi öğreniyorlar.
“Jestler, soyut kavramlar ile somut şeyler arasında ilişki kurmayı sağlıyor – rakamlar ve kelimeler gibi.” diyor Cook.
Bu durumun nedeni tam olarak bilinmese de jestler bilişsel sistemimizin yükünü hafifletiyor gibi gözüküyor. Cook şu örneği veriyor: Bir kişiden iki şeyi aynı anda yapmasını isterseniz (Bir dizi harfi ezberinde tutarken bir matematik problemini çözmek gibi.) bunu yaparken el ve kol hareketlerini kullanmasına izin verildiği takdirde daha iyi bir iş çıkarır.
Araştırmalar gösteriyor ki el ve kol hareketlerini gördüğümüz ya da kullandığımızda beynimizi, yalnızca dil becerilerini kullandığı zamanlara oranla daha fazla çalıştırıyoruz ve olay ve deneyimler belleğimizin yanı sıra – klavye kullanma ya da bisiklet sürme gibi otomatik becerileri depolayan – yöntemsel bellek sistemlerini de devreye sokuyoruz.
“Bedenlenmiş Biliş”
Cook, ‘bedenlenmiş biliş’ (Düşüncelerimizin bedenimizin yaşadığı fiziksel tecrübeler sonucu şekillendiği teorisi) alanında incelemeler yapan araştırmacılar kadrosunda yer alıyor. Bu görüşe göre, soyut kavramlar hakkında düşünsek dahi beynimiz bunları ellerimizle, duyularımızla ve vücudumuzun diğer bölgeleriyle tecrübe edebildiğimiz somut ve fiziksel şeylerle ilişkilendiriyor.
Magnetik rezonans görüntüleme (fMRI) ve diğer beyin görüntüleme tekniklerinin kullanıldığı araştırmalar, “bedenlenmiş bilişin” varlığına dair dikkat çekici kanıtlar sunuyor. Örneğin; yalamak, toplamak ve tekmelemek gibi filleri duyduğumuzda sırasıyla beynimizin dil, el ve bacak ile ilişkili olan bölgeleri aktive ediliyor. Mutluluk verici bir yazı okuduğumuzda ise gülmemizi kontrol eden sinirler ve kaslarda daha fazla haraketlilik meydana geliyor.
Bu alanda en çok göze çarpan bulgulardan biri, kırışıklıklarını azaltmak için botoks tedavisi gören kişilerin tedaviden hemen sonra, mutlu hikayeleri okuma hızlarında bir değişiklik olmamasına rağmen üzücü ya da öfkelendirici yazıları okumalarının önceye oranla daha uzun sürmesi.
Arizona Eyalet Üniversitesi’nde psikoloji profesörü, botoks çalışmasındaki araştırmacılardan biri ve bedenleşmiş biliş üzerine birçok çalışmada yer almış olan Arthur Glenberg, bu teoriyi, okumakta güçlük çeken insanlara yardımcı olmak için uyguluyor.
Okuduğunu canlandırmak
On yıldan uzun bir süredir, Glenberg ve meslektaşları okumaya yeni başlayan kişilerin okuduklarına dair anlayışlarını geliştirmek adına kitapların içeriklerini fiziksel olarak taklit edebilecekleri sistemler geliştiriyorlar. EMBRACE adlı iPad tabanlı son sürümde, çocuklar dokunmatik ekran başından metni canlandırmak için karakterleri ve sahne dekorlarını hareket ettirebiliyorlar. EMBRACE’de yapılan tüm eylemler metinle sıkı bir şekilde uyumlu. Eğer metinde bir çiftçinin hayvanlarını kümese koyduğu söyleniyorsa, çocuk da parmağını ekran üzerinde kaydırarak aynı şeyi yapabiliyor. Metin, kanın kalbin sağ odacığından akciğerlere doğru nasıl hareket ettiğini açıklıyorsa, okuyucu da bunu ekran üzerinden gerçekleştirebiliyor.
Glenberg, bu sistemi öğrenme engeli bulunan çocuklar da dahil olmak üzere okumakta zorlanan insanlarda test etti ve algılarında büyük ölçüde bir artış meydana geldiğini keşfetti. Çocuklar, EMBRACE programı ya da öğretmenlerinin desteğiyle okuduklarını canlandırıyor ve ardından fiziksel hareketleri “kafalarında canlandırmayı” öğreniyorlar.
Bu yaklaşım, matematikteki dört işlem problemlerinin çözümü de dahil, çeşitli alanlarda işe yarar olduğunu kanıtladı. 2011 yılında üçüncü ve dördüncü sınıf öğrencilerinden oluşan 97 çocuk ile yapılan bir araştırmada, bu yöntemle eğitim gören çocukların problemlerin yüzde 44’ünü çözmesine karşılık kontrol grubundakiler problemlerin yalnızca yüzde 33’ünü çözebildiler. Bu yöntemden gelen öğrencilerin aynı zamanda, hesaplamalarında yanlışlıkla konu dışı bilgi kullanma ihtimalleri de daha düşük (Yüzde 38’e karşı yüzde 61’lik bir oran).
Matematik problemleri birçok öğrenci için oldukça zorlayıcı bir konu. Glenberg bu durumu şöyle açıklıyor: “Çocuklar genelde anlamaya çalışmaktan vazgeçip rakamlarla oynama eğilimi gösteriyorlar.” Bedenleşmiş biliş yaklaşımının, çocukların matematik problemlerini fiziksel hareketlerine uyumlu bir şekilde çözmelerine yardımcı olduğunu söylüyor Glenberg: “Yaklaşım, problemi kafanızda canlandırmanızı sağlıyor ve bu sayede matematikle uğraşmak kolaylaşıyor.”
Aynı şey okuma için de geçerli. Birçok çocuk metni yavaşça heceleyebilir ancak metnin ne demek istediğini tam olarak kavrayamaz. Glenberg, bu durumun özellikle de İngilizce öğrenen insanlar için geçerli olduğunu söylüyor. EMBRACE sistemi, Birleşik Devletler ve Çin’de bu tür öğrenciler üzerinde test edildi. 2017 yılında, Arizona’da ana dili İspanyolca olan 93 çocuk üzerinde yapılan bu araştırmayla ilgili, “hikaye algılarında çok büyük ve pozitif bir gelişme” görüldüğünü söylüyor Glenberg. Sistemin geliştirilmiş başka bir sürümü çocukların ana dillerinde de temel destek sağlamaya yardımcı oluyor.
Bu yaklaşıma dair bazı şüpheler de mevcut. Okumayı bu şekilde öğrenen çocukların bu sistemin desteği olmadan akıcı okumaya geçiş yapıp yapamayacağı ve hikayeleri kafalarında canlandırma alışkanlığını içselleştirip içselleştiremeyecekleri merak ediliyor. Glenberg şu anda bu soruların cevabı için çalışıyor.
Ebeveynler ve anaokulu öğretmenleri içgüdüsel olarak yapıyor
Birine bir şey öğretmek için bedenimizi ve el kol hareketlerimizi kullanmak, ebeveynlerin ve anaokulu öğretmenlerinin içgüdüsel olarak yaptığı bir şey. Ancak Glenberg, Cook ve diğer akademisyenlerin çalışmaları, bunun faydalarının anaokulunun çok ötesine geçebileceğini, ileri ve soyut kavramların öğretilmesine kadar uzayabileceğini işaret ediyor.
Cook’un öğretmenlere küçük bir tavsiyesi var: “Ellerinizi kullanın. Akıllı tahtanızın kumandası sürekli elinizde olmasın. Ayrıca, öğrencilerinizin sırtlarının size dönük olması da iyi bir şey değil.”
Eğitimin teknolojiye ve görselliğe olan bağlılığı giderek artarken, hem bedeni hem de zihni harekete geçiren, insan etkileşiminin yeterince takdir edilmeyen yönlerini yakalamak büyük önem taşıyor.
Kaynak: https://www.kqed.org/mindshift/49541/how-seeing-and-using-gestures-make-ideas-more-memorable