Okullarımız her şeyden önce liyakata dayalı sistemler olarak etkinlik gösterir: Öğrencilere notlar verilir, başarı düzeylerine göre gruplara ayrılır ve tatmin edici başarılar gösterenler ödüllendirilir. Hangi nedenle olursa olsun, eğer bir çocuğun performansı beklenen düzeyde olmuyorsa çoğunlukla onun için deftere olumsuz tanımlar yazılır: “Yetersiz okuyor.”, “Başarısız bir öğrenci.” veya “Sınav becerisi zayıf.” gibi.
Bu sistem yüzünden, öğretmenler öğrencilerini her şeyden önce sınava girip not alan insanlar olarak görmeye başladılar. Bu en hafif deyimiyle, sinir bozucu bir durumdur. Notların öğrenme ile aslında pek az ilişkisi vardır. Çok sayıda ikincil derecede değerlendirme ve düzenli geri bildirim, notlarla kıyaslandığında, öğrencilere hatırı sayılır ölçüde daha fazla yarar sağlar.
Yetişkinlerin; notları yüksek olan öğrenciyi iyi bir çocuk, düşük olanıysa pek de iyi olmayan çocuk olarak görmesi, okullarımızda alışılmış bir tutumdur. Ziyaret ettiğim birçok ortaokul ve lise yerleşkesinde ve öğretmenlik yaptığım okullarda da durum böyle. Çocukların barındırdığı sınırsız olanakları göz ardı eden, sığ bir bakış açısı egemen okullarımızda. Travmalarla mücadele eden okullar ve eğitimciler olmaya uğraşırken bilmemiz gereken; mevcut sistemin bir çocuğu yalnızca sınav becerisi ve notları bakımından “başarılı öğrenci” diye etiketlememize izin verdiği gerçeğidir. Bu, zaten var olan travmaları daha da ağırlaştırdığı gibi daha önceden hiç travma yaşamamış çocuklara da travmalar yaşatabilir.
Notların ötesine bakmak
İşte bu yüzden, bir öğrenci eğer iyi performans göstermiyor, gelişim göstermiyor veya katılımcı davranmıyorsa bir durup düşünmemiz ve o çocuğun eylemlerinin ötesine bakmamız gerekiyor. Her türlü dikbaşlılık ve karşı çıkış tutumunun altında yatan nedenleri de anlamaya çalışmalıyız. Bu sayede çocuğun üzerine yapışıp kalmış – ve büyük olasılıkla travma yaratan – etiketlerin lânetini ortadan kaldırabilir ve bu çocuğu, daha gerçekçi bir resmiyle tanımaya başlayabiliriz. Bunu yaptığımızda, 7 veya 17 yaşında olsun, o çocuğun bize neyi anlatmaya çalıştığını daha iyi görebiliriz.
1.Ben notlarım değilim. Biraz bilgim olsa da iyi notlar almayı veya ödevlerden yüksek puanlar toplamayı beceremiyorum. Kötü not alacağımı bildiğim için çoğu zaman bunun için çaba bile harcamıyorum. Gerçekte kim olduğumu gösterebilmek için notların ve puanlamaların yanı sıra başka yolların olmasını da dilerdim.
2.Yine de anlamlı katkılar sağlayabilirim. Yardımcı olmak istiyorum ama kimi zaman istemiyormuş ve ne okulun ne de sınıfın bir parçası olmak umurumda değilmiş gibi davranıyorum. Kendimi korumaya alıyorum çünkü okulda çoğunlukla notları iyi olan çocuklar yardıma çağırılıyor.
3.Ben bir düş kırıklığı değilim. Okul zor ve öğretmenlerimi düş kırıklığına uğrattığımın farkındayım. Ayrıca, grup çalışması yaparken sınıf arkadaşlarımın da düş kırıklığına uğramasına yol açıyorum. Bu yüzden her gün, kendim hakkında olumlu düşünmekte bocalıyorum. Neyi doğru yapıyorum? Keşke okulda sadece yanlış yaptığımız şeylere değil, doğru yaptığımız şeylere de bakabilseydik.
4.Benim düzeyime inin. Yapabildiğim şeyler var – tam sizin istediğiniz gibi ve hemen şimdi olmasa da. Keşke daha fazla zamanım olsaydı. İsterdim ki yönergeler ve verilen ödevler bana daha çok şey ifade etsin. Okulda yapılanların çoğu aceleye getirilmiş ve kafa karıştırıcı şeyler.
5.Vazgeçmeyin. Bana ulaşmanın bir yolunu bulun. Neden anlayamadığımdan emin değilim. Nedenini bulmak için birisinin çaba göstermesini bekliyorum. Yapmak istemememden değil. Biliyorum bazen öyleymiş gibi görünüyor. Yetişkinlerin bana sorular sorması bana iyi geliyor. Bunu hemen bugün yapamıyorum ama belki bir gün başarabilirim.
Bardağa dolu tarafından bakmak
Okullarımızda notlara ve sınavlara aşırı önem veren bu zararlı uygulamanın değişmesi için seferber olmamız, çocukların zayıf yönlerine odaklanan yaklaşımın terk edilmesi için el birliği etmemiz gerekiyor. Liyakata dayalı geleneksel sistemi ortadan kaldıracak, bu daha insani pedagoji arayışında; başarısızlığın, negatifliğin ve eksikliğin tanımı olan düşük bir notla – belki de yıllardır – etiketlenmiş olan çocukları kutlamanın, onurlandırmanın, övmenin ve kapsamanın güç temelli yaratıcı yollarını bulmalıyız.
Öğrencilerimize yönelik bir “bolluk yaklaşımını” benimsemenin artık zamanı geldi. Odağımızı eksiklerden, öğrencilerin güçlü yanlarını öne çıkarmaya, konsantre olmaya ve daha da geliştirmeye çevirmeliyiz. Bu nasıl olacak derseniz: En başta, her çocuğun içinde saklı olan güçlü yanların üzerindeki örtüyü kaldırın. Bu güçlü yanların, bu mücevherlerin (Beceriler, yetenekler ve ilgiler) bir listesini yapın. Çocuğun akademik, sosyal ve duygusal olarak nerede olduğunu belirleyin ve sonra gelişimine yardımcı olmak için kişiselleştirilmiş öğretim yoluyla bu güçlü yanlarından yararlanın. Bu yaklaşım sayesinde, sınıflarda aldıkları notlardan ya da bir merkezi sınavda nasıl bir performans gösterdiklerinden bağımsız olarak, bütün çocuklar okullarda dikkate alındığını, övüldüğünü ve desteklendiğini hissedecektir.