Ebeveyn olarak yaptığınız en kötü şey neydi? Keşke öyle davranmasaydım dediğiniz, pişmanlığı uykularınızı kaçıran şey nedir? Aklınıza gelenlerin hepsi, yazının başlığı altında toplanabilir.
Bunların en kötü olanları bazen sağlıkla ilgili olanlardır, ebeveyn çocuğu hastalandığı ya da incindiği için kendisini kötü hisseder. Bir çocuk doktoru olarak, anne babaların yaptıkları ya da yapmadıkları şeyler için dövündüklerini çok görmüşümdür: Gözümü bir üstünden ayırdım, sonra o korkunç şey oldu: Çocuğum sokağa fırladı, elini makineye sıkıştırdı ya da merdivenlerden düştü.
Ne zaman bir çocuk kaza geçirse -ki çocuklar kaza geçirirler- yanında, yaptığı tercihlerden ve verdiği izinlerden pişmanlık duyan, çocuğunun bütün acısını yüklenmeye hazır bir ebeveyn vardır. Ne zaman bir çocuk hastalansa -ki çocuklar hastalanırlar- ebeveynler bulaşıcı temaslardan genetik eğilimlere kadar her şeyden dolayı kendilerini sorumlu ve suçlu hissederler.
Muayenehanemde, ebeveynlerin asla teselli kabul etmeyen başka pişmanlıklarını da dinlerim: “Kızımı, zorbalığa maruz kaldığı o okulda bıraktım.” , ” Oğlumu takımdan çıkardım ve bütün arkadaşlarını kaybetti.” , “Yetenekli çocukların gittiği o programa katılması için kızım zorladım, şimdi kendisinin aptal olduğunu düşünüyor.” , “Okulda problemleri vardı ama testleri yaptırmak için çok bekledim.” , “Kızıma takımda kalması gerektiğini söyledim ve berbat bir yıl geçirdi.”
Hayatımızda ebeveynlikten daha zor bir iş olamaz, hayatımızda hiçbir işte bu kadar özenli değilizdir. Ve ne kadar uğraşırsak uğraşalım sonuçları kontrol etmek mümkün değildir, bunu bilirsiniz.
Benim anne babamın kuşağının pişmanlıklara bu kadar zaman ve enerji harcadığını sanmıyorum; o zamanlar anne babaların yollarına devam etmesi gerekiyorsa, çocuk da devam ederdi. Hangi çocuğun hangi okula göre olduğu konusunda kıyametler koptuğunu da hatırlamıyorum. Elbette o zaman da zorbalık hayatın bir gerçeğiydi ama anne babalar kendilerini çocuklarının sosyal etkileşimlerinden doğrudan sorumlu olduklarını hissetmezlerdi. Elbette kazalar olurdu, acil servislere gidilirdi, dikiş atılırdı ve bazen bunların hepsi aynı çocuğun başına tekrar tekrar gelirdi.
Elbette oyun parklarının zemini taştı, arka koltuklarda emniyet kemeri yoktu ve kimse bisikletçi kaskı takmazdı.
Ölçüsüz zorbalığı özlemle anıyor değilim, bisiklet kazalarından kaynaklanan kafa travmalarını, motorlu taşıt kazalarındaki ölümleri de iyi anmıyorum ya da aynı şekilde, aşıyla önlenebilen kızamık ve boğmacı gibi hastalıkları da aramıyorum. Dünyanın çocuklar için daha güvenli bir yer haline gelmesi harika bir şey. Ayrıca, eğer okulu çocuğa uydurabiliyorsanız ve herkes için güvenli olduğu kadar hoş da görünen oyun parkları yapabiliyorsanız ne alâ.
Ama salıncakların altına yumuşak matlar da koysanız, herkese kask da giydirseniz hayat her zaman olaysız bir şekilde akıp gitmez ve pişmanlıklar yaşarız. Bütün güvenlik önlemlerini alt etmeyi başaran çocuklar yine acil servislere taşınır, anne babaları onları kucaklayarak evlerine götürür ve bu böyle devam eder gider.
Doktor olarak kendime haksızlık ediyor olabilirim çünkü uzmanlık bilgimi kendi çocuklarıma uygulamam gerekiyormuş gibi geliyor. Çocuklarımdan birisinin iki üç yaşlarındayken güneşte yanmasına sebep olmuştum, nasıl ve neden olduğunu anlatmayayım şimdi. Ama bu durumun benim bütün varoluşum üzerinde olumsuz bir etkisi olmuştu; bir ebeveyn, hekim ve kişi olarak başarısızlığa uğradığımı hissetmiştim. Hayatımda başka pişmanlıklar da olmuştu ama hiçbirisi o güneş yanığı kadar etkili, bütüncül ve yıkıcı olmamıştı.
Güneş yanığı olan çocuğumu, ihtisas hocalarımdan birisi de olan Dr. Gerald Hass’a götürmüştüm o zaman. Geçen gün onu arayıp, yirmi yıl önce ona çocuğumu güneş yanığından dolayı götürdüğümü hatırlayıp hatırlamadığını sordum. “Dünmüş gibi hatırlıyorum.” dedi. “Gözyaşları içinde gelmiştin ama muayenehanemden ayrılırken kendini daha iyi hissediyordun.”
O gün bana kendisinin de çocuğunun üstüne sıcak kahve dökerek yanmasına sebep olduğunu anlattığını hatırlayıp hatırlamadığını sordum. “O küçük hikâye sana iyi gelmişti.” dedi. Oğlumun durumunun zaten çok kötü olmadığını söyledi sonra. “Çok kötü bir yanık değildi, toparlanacağı belliydi ama kendi çocuğumun başına geleni anlatmam, çocuğunun fena durumda olmadığını söylememden daha iyi gelmişti sana, bunu hatırlıyorum.”
Elbette gerekli bütün sağlık ve güvenlik tedbirlerini bilmeliyiz: Güneş kremleri, güneş kremleri, güneş kremleri ve elbette kasklar, emniyet kemerleri, aşılar, sıcak sıvılar konusunda dikkatli olmak gibi. Ama yine de bir şeyler yolunda gitmeyecek, siz kendinizi paralayıp suçlayacaksınız, sonra çocuğunuz iyileşecek ve yine birileri sizi anladığını göstermek ve destek olmak için kendi hikâyelerini anlatacak. İşte bu hikâyeler bize her gün milyonlarca minik minik kararlar verdiğimizi hatırlatacak.
Dr. Hass, “Bütün kıdemli ve stajyer hekimlerle ebeveynler dahil olmak üzere hiçbirimiz mükemmel değiliz.” diyordu. “Çocuklarını seven herkes onlara ihanet ettiği, onları yüzüstü bıraktığı ya da onlar için doğru kararlar vermeyip yeterince dikkatli olmadığı hissine kapılmıştır, bu normaldir. Neyse ki çocuklar büyür ve bunların hepsi geçmişte kalır.”