Bir bireyi dünyaya getirip, ona doğruyu-yanlışı öğretmek ve onun mutlu bir hayat geçirmesi için gereken becerilere sahip olmasını sağlamak gibi açılardan yaklaşırsak, ebeveynliğin oldukça zor bir iş olduğunu kabul etmeliyiz. Hatta bu zorlu görevin çocukları için kritik öneme sahip olduğunun farkında olan ebeveynlerden bazılarının, en temel anne-babalık becerilerini sorgulamakla ilgili neredeyse “takıntılı” oldukları bile söylenebilir.
Bir kullanıcının Quora adlı soru cevap sitesinde açtığı, “Bir çocuğun psikolojisi, ona söylenen hangi cümlelerle kötü yönde etkilenir?” başlıklı iletisiyle gündeme gelen konuya dair, tüm kullanıcılar kendi çocukluk deneyimlerinde onları kötü etkileyen söylemlerden yola çıkarak, çocuklara hangi cümlelerin sarf edilmemesi gerektiğini paylaştı. Çocukluğunda, annesinin kızdığında “bir volkan gibi” olduğunu belirten bir kullanıcı; bu gibi durumlarda sözlü saldırıya maruz kaldığını anlatıyor ve annesinin, “Beni dinliyor musun? Bana bak!” diyerek ağlatana kadar onu azarladığını ekliyor. Bir başka kullanıcı ise tam tersi bir argüman sunuyor; çocukla konuşmamanın veya nadiren iletişime geçmenin de ona çok ciddi zarar verdiğinin altını çiziyor.
Farklı hassaslık seviyelerine sahip çocuklar
Peki kızgınlıkla söylenmiş kaba bir söz, çocuğun yanlış anladığı bir şaka veya aşırı resmilik ve iletişimsizlik çocuğa her seferinde zarar verip doğru ebeveynliği engellemiş oluyor mu?
King College London Psikiyatri-Psikoloji ve Nörobilim Enstitüsü’nden Dr. Matt Woolgar’a göre durum, “zarar” ile ne kastedildiğine göre değişiklik gösteriyor ve bu da çocuktan çocuğa ve onların olayları algılama şekline göre değişiyor. Örneğin, üç çocuklu bir ailede çocuklardan bazıları aileleri tarafından yapılan yorumlara takılmazken, bazıları için bu yorumlar oldukça yıkıcı olabiliyor. Bununla beraber, bu tür durumların her zaman negatif algılanmaması gerektiğini, hatta çocukla bazen alaycı bir şekilde konuşmanın, onu ebeveyninin pozitif yönlerini algılamaya daha açık hale getirebileceğini ekleyen Dr. Woolgar, “daha duyarlı” olarak bilinen çocukların pozitif olaylara duyarlılığının da daha fazla olduğunu belirtiyor.
Doğu Londra Üniversitesi ve Cambridge Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan gelişim psikoloğu Dr. Sam Wass, “karahindibalar” ve “orkideler” olarak gruplandırılan çocuklara dair bir çalışmayı detaylandırıyor. “Karahindiba” çocukların nörobiyolojik olarak daha az duyarlı olduklarını ve daha az destekleyici ortamlarda tutunabildiklerini ancak “orkide” çocuklar için bu tip aile ortamlarının neredeyse tamamen yıkıcı olduğunu anlatan Wass, “orkide” çocukların daha az destekleyici ailelerde psikolojik olarak büyük zararlar görebileceğini söylüyor.
Ebeveynler, çocuklarının ne kadar hassas olduğunu nasıl anlayabilir?
Bu noktada anahtarın “ebeveynlerin içgüdüleri” olduğunu vurgulayan uzmanlar, anne-babaların çocuklarını iyi gözlemleyip; onlarla ne şekilde, hangi ses tonuyla iletişim kurmaları gerektiğine kendilerinin karar vermelerinin en doğrusu olduğunu belirtiyor. Bu kararın çocuk için çok kritik bir öneme sahip olduğu gerçeğinin gözden kaçırılmaması gerektiğinin altını çizen Dr. Woolgar, anne-baba davranışlarının çocukluk deneyimini ne derece etkilediğinin hemen değil, çocuğun yetişkinlik döneminde ortaya çıktığını ekliyor.
Anne-baba içgüdülerine güvenmek ve sakin olmak
Çocuklarına nasıl davranacaklarına karar veremeyen anne-babalar için bir başka zorluk da farklı yaşlarda birkaç çocuk sahibi olanların, hangisine nasıl davranması gerektiği konusundaki ikilemi. Bu noktada göz ardı edilmemesi gereken şey, örneğin, 4 yaşındaki bir çocuğun, anne-babanın alaycı tavrını 10 yaşındaki bir çocuk gibi algılamayıp hassas davranma olasılığı. Tüm bunların ölçülüp biçilmesi de elbette ebeveynler için hayatı zorlaştırıyor.
Hem Dr. Woolgar hem de Dr. Wass, çocuklarına karşı açık ve samimi olan, onlarla yakınlaşma güçlüğü çekmeyen, onları uzun ve stresli deneyimlere maruz bırakmayan ebeveynlerin onlara psikolojik olarak zarar vermeyecekleri konusunda hemfikir. Bu sebeple uzmanlar, ağır travmalar olmadığı sürece, yapılan bazı hataları düzeltmek için birçok fırsat yaratılabileceğini hatırlatıyor; konuyla ilgili aşırı endişelenen anne babalara ise sakin olmalarını, çocukları hakkında içgüdülerine güvenmelerini tavsiye ediyor ve “mükemmel” ebeveynlik diye bir şeyin olmadığının altını çiziyor.