Sevgili çocuklar,
Eczaneye gittiğimiz gün eczanedeki kadının size, “Bugün gördüğüm çocuklar içinde elinde hiçbir cihaz taşımayan tek çocuk sizlersiniz” dediğini hatırlıyor musunuz? Mağazanın içinde beklerken bir elektronik cihaza nasıl ihtiyaç duymadığınıza ne kadar şaşırdığını hatırlıyor musunuz? Onun sözlerinin size ne hissettirdiğini biliyorum. Size, anneniz elektronik cihaz kullanımınızı sınırlandırdığı için farklı olduğunuzu hatırlattığını biliyorum. Bunun kaçıncı hatırlatma olduğunu da biliyorum.
Bu, dışarı yemek yemeğe çıktığımızda ve etraftaki tüm çocukların aileleriyle sohbet etmek yerine telefonlarıyla ve iPad’leriyle oynadıklarını fark ettiğinizde aldığınız hatırlatma mesajının aynısı. Gittiğimiz tüm spor aktivitelerinde, kafalarını ellerindeki telefonlara gömmek yerine çocuklarını izleyen ve onlara tezahürat yapan ebeveynleri olan tek çocuğun siz olduğunu fark ettiğinizde aynı hatırlatmanın size yine yapıldığını biliyorum. İçinde yaşadığımız bu elektronik çağda kendinizi sürekli yapılan bu hatırlatmalar yüzünden farklı hissettiğinizi biliyorum.
Ama çocuklar, farklı olan siz değilsiniz, benim. Belki de benim bencil olmam. Sizinle yaşayabileceğim tek bir anı bile kaçırmaya dayanamıyorum. Ne demek istediğimi açıklayayım size.
Dışarı yemeğe çıktığımızda sizinle konuşmak istiyorum. Sorularınızı dinlemek istiyorum. Bizi daha derine götürebilecek sohbetler için alan yaratmak istiyorum. Ama eğer ilginiz ve dikkatiniz elektronik cihazlar tarafından sürekli dağılsaydı, o zaman bu anların hepsini kaçırabilirdim.
Bu aletlerin sizin gelişiminize, dikkat sürenize, öğrenme becerinize nasıl zarar verdiğine dair bütün istatistikleri önünüze koyabilirdim. Tüm bunlar elektronik aletleri ortadan kaldırmam için geçerli sebepler sunsa da, size bu kadar çok hayır dememin en önemli nedeni bu değil. Bundan daha fazlası. Hem de çok. Bunu anlamanızı isterim.
Beraber olduğumuz zamanlarda, tamamen kendiniz olmanızı istiyorum. Her şeyinizle kendiniz. Sizi deneyimlemek istiyorum. Gerçekten. Ama aramızda bir elektronik cihaz olduğunda bunu yapamıyorum. Gördüğünüz gibi bu bir engel. Gözlerinizde, hayatın size neler getirdiğini görmek istiyorum. Siz yaşamın mucizelerini keşfederken, yüzünüzde bu mucizenin ve sihrin dansını görmek istiyorum. Bir şeyleri anlarken ve çözerken sizi izlemek istiyorum. Hayatı algılamanızı, düşüncelerinizi üretmenizi izlemek istiyorum. Sizi tanımak istiyorum. Tutkularınızı bilmek istiyorum. Sahip olduğunuz yetenekleri ve üstün yönleri keşfederken, sizi izlemek istiyorum Ama bir ekranın arkasına saklandığınızda, tüm bunları kaçırıyorum. Ve sizinle birlikte geçirdiğim zaman, inanın göz açıp kapayıncaya kadar sona erecek.
Yaşamı ve kim olduğunuzu anlamak konusunda size rehberlik etmek istiyorum. Sevgili oğullarım, günümüz çocukları ilgiye, gerçek bir bağ ve ilişki kurmaya açlar. Sizin kendinizi bu konuda aç hissetmenizi istemiyorum. Bu yüzden size hayır diyorum. Elektronik cihazlarınızda oynama arzunuzu beslemenin size şeker vermek gibi bir şey olduğunu biliyorum. Bir anlık bir tatmin verebilir ama uzun vadeli bir beslenme sağlamaz. Yarardan çok zararı vardır.
Geriye dönüp baktığımda sizinle geçirdiğim zamanlar için “neyse ki atlattım” demek istemiyorum. Ben bu hayatta sizinle birlikte büyümek istiyorum.
Evet, bir doktorun muayenehanesinde bir saat boyunca beklerken, sizi telefonumla sakinleştirmek çok daha kolay olurdu. Ama eğer bunu yapsaydım, korkarım size şu mesajı vermiş olurdum: Ağzınızdan dökülen değerli kelimeleri duymaktansa, sizi sustursam daha iyi olur.
Bu dünyanın mucizelerini ve gizemlerini kaçırma fikrine katlanamıyorum. Bir ekrana yapışıp kaldığınızda, bu dünyanın güzelliğinden mahrum kalıyorsunuz. Her anın içinde keşfedilmeyi bekleyen bir güzellik var. Bunu kaçırmanızı istemiyorum.
Kendiniz olmanız konusunda rahat olmanızı istiyorum. Sürekli eğlendirilmeniz ya da dikkatinizin dağıtılması gerekiyor gibi hissetmenizi istemiyorum. Eğer bir ekranın önüne yapışıp kalırsanız, sadece kendiniz olmayı ve kendi düşüncelerinizle yalnız kalmayı asla deneyimlemek zorunda kalmazsınız. Düşünmeyi, hayat üzerine kafa yormayı, keşifler yapmayı, yaratmayı öğrenmenizi istiyorum. Hepinizin kendine özgü yetenekleri ve becerileri var. Bunların serpilip gelişmesini istiyorum. Ama bunlar bir ekranın ışığında gelişemezler. Hayata ihtiyaçları var, gerçek hayata ve onun ışığına.
Olduğunuz gibi olmanızı ve bu konuda kendinize güvenmenizi istiyorum. İnsanların gözlerinin içinde bakabilmenizi ve onlarla hayat hakkında konuşabilmenizi istiyorum. Eğer bir ekranın önünde yaşamanıza izin verirsem, göz göze temas kurduğunuz çok az deneyim yaşarsınız. Oysa birini gerçekten tanımak için onun gözlerinin içine bakmalısınız. Gözleri, kalbine giden yoldur. Orada, sanal dünyada görülemeyen şeyleri görürsünüz.
Elektonik cihazlara hayır dediğimde, size bir hediye veriyorum. Ve kendime bir hediye veriyorum. Bu bir ilişki hediyesi. Gerçek insan bağı. Bu çok değerli, hatta bir hazine. Ve siz benim için o kadar değerlisiniz ki, bunun bir saniyesini bile kaçırmak istemiyorum.
Aklınıza bayılıyorum. Nasıl düşündüğünüzü ve hayatı nasıl algıladığınızı duymayı seviyorum. Sizi nelerin güldürdüğünü görmeyi seviyorum. Yeni bir şey keşfettiğinizde gözlerinizin koca koca açılmasını izlemeyi seviyorum. Ama başınız bir ekranın içine gömüldüğünde, bunların hepsini kaçırıyorum. Siz de öyle.
Bu hayatta bizi destekleyen ve bizim için tezahürat eden pek fazla insan olmaz. Bu ailede biz, bunu birbirimize yapacağız. Yüzme derslerinde oturup kardeşinizin yüzmeyi öğrenmesini izlemenin sıkıcı olduğunu biliyorum. İki saatlik bir beyzbol antrenmanında oturmanın sıkıcı olduğunu biliyorum. Ve dürüst olmak gerekirse, sizi iPad ile meşgul edip sessizce oturmanızı sağlamak benim için de çok daha kolay olacaktır. Ama bunu yaparsak hepimiz kaybederiz. Size gururla kendini göstermenin keyfinden kardeşinizi mahrum edersiniz. Birbirine cesaret vermenin ne demek olduğunu öğrenmeyi kaçırırsınız.
Dünyanın sizin etrafınızda dönmediğini bilerek büyümenizi istiyorum. (Eşleriniz bir gün bana teşekkür edecek) Özveriyle kendinizden bir şeyler vermeyi öğrenmenizi istiyorum. Zamanınızı, yeteneklerinizi, hazinelerinizi… Küçük kardeşinize tezahürat etmeniz gerekirken dikkatinizi elektronik cihazlarla dağıtsam, o zaman size, “mutluluğunuz, zamanınızı kendiniz dışında birine vermekten çok daha önemli” demiş olurum.
Bu dünyanın daha fazla özveriye ihtiyacı var. Bu dünyanın daha fazla bağa ihtiyacı var. Bu dünyanın daha fazla sevgiye ihtiyacı var. Tüm bunları bir ekranın önünde öğrenemeyiz.
Sevdiklerinin gözlerinin içine bakmayı bilen çocuklar yetiştirmek istiyorum. Gelecekteki “gelinlerimin”, insan ilişkilerinin ve sevginin değerini bildiği için gözlerinin içine bakan eşlerinin olmasının nasıl bir şey olduğunu bilmelerini istiyorum. Ve bunun yolu göz göze iletişimden geçiyor.
Yüzünüzün yaşamın görkemiyle aydınlanmasını istiyorum, bir ekranın ışığıyla değil. Sizi bir bütün olarak istiyorum. Çünkü sadece kısa bir süre benimle olacaksınız. Eşyalarınızı toplayıp evden ayrıldığınızda, sizinle geçirdiğim zamana dair hiçbir pişmanlığım olmadan geçmişe bakmak istiyorum. Geçmişe bakmak ve biz konuşurken gözlerinizin nasıl parladığını hatırlamak istiyorum. Geçmişe bakmak ve birlikte sıkılacak kadar fazla zaman geçirdiğimiz için hayatınızla ilgili ne çok ilginç ayrıntı bildiğimi hatırlamak istiyorum.
Sıkılmakta hiçbir problem yoktur. Birlikte sıkılabiliriz. Ve birlikte yeni şeyler keşfedebiliriz.
Sizi seviyorum. Sizi bir iPhone ya da bir iPad ya da başka bir elektronik cihazla susturamayacak kadar fazla seviyorum. Ve özür bile dileyemeyeceğim, çünkü gerçekten hiç üzgün değilim. Bunu, bir gün üzülmemek için yapıyorum.
Sevgilerimle,
Anneniz
Kaynak: http://renee-robinson.com/a-letter-to-my-sons-the-real-reason-i-say-no-to-electronics/