“Gelişim” uzun ve zorlu bir yolculuktur. Kendi içinde bir sıralaması ve ritmi vardır. Gelişimin ritmi her çocuk için biriciktir. Hiç bir çocuğun gelişimi ötekiyle kıyaslanamaz.
Gelişimin en hızlı ilerlediği bebeklik döneminde gelişimin özel bir süreç olduğunu daha net görebiliriz. Boyları, dişleri, emeklemeleri, kiloları hep farklı zamanlarda ve düzeylerde gelişir. Bazı çocuklar çok erken konuşur, bazısı okula başlamasına rağmen henüz konuşamaz. Bu farklılıkları dikkatle takip etmek hem ebeveynin hem de okulun görevidir. Ebeveyn olarak gelişim sürecini takip ederken gördüğümüz “eksiklikler” karşısında nasıl davranacağımız çok önemlidir. Yaşıtları; yazmaya geçtiklerinde, ikinci dili konuşabildiklerinde, müzik aleti çalabildiklerinde, dans edebildiklerinde, kurallara daha çok uyduklarında, daha girişken olduklarında, daha uzun olduklarında, daha zayıf olduklarında, daha kilolu olduklarında nasıl davranacağınız çok önemlidir. Sıklıkla bu tarz durumlar karşısında kaygılanırız. “Bir şeyler yanlış mı gidiyor? Bir önlem almalı mıyım? Kendi ayakları üzerinde duramazsa!” gibi kaygı cümleleri aklımıza gelir. Bu tarz sorular bir ebeveyn için çok yorucudur. Ebeveynler çocuklarını korumak ve sağlıklı bir gelişim süreci yaşamalarına destek olmak isterler. Yaşanan zorluklar karşısında korkmanız, kaygılanmanız elbette çok anlaşılır! Çocuğunuz gelişim sürecini takip ederken gelişimin hızının değişken olduğu gerçeğini unutmamalısınız. Takibin önemli olduğunu bilmeli, her farklılığı bir “eksiklik” olmadığını kendinize hatırlatmalısınız.
Gelişim bilişsel, duyuşsal, sosyal, fiziksel, dil gibi alanlarda birbirinden farklı hızlarda ilerler. Bilişsel, fiziksel ve dil gelişimini takip ederken yaşanan durumun farklılık mı yoksa “eksiklik” mi olduğunu anlamak daha kolaydır. Bu gelişim alanları biraz daha somut verilerle gözlemlenebilir. Sözgelimi dil gelişimi; artikülasyon, kullanılan kelime sayısı, olumsuz cümle kullanma, sıfat ve bağlaçların doğru kullanımı gibi gözle görülebilir veriler gelişim sürecini değerlendirmemize yardımcı olur. Bu veriler sonunda farklılıkların çocuğun gelişimi sürecinde bir zorluğa yol açtığını belirlenirse bu durumu “eksiklik” olarak değil “desteklenmesi gereken” kavramıyla açıklamak daha doğru olacaktır. Gelişim, tamamlanıp biten bir olgu değildir. Devam eden bir süreçtir. Gerekli destekle çocuklar gelişim basamağında ihtiyaç duydukları davranışları kazanabilirler.
Sosyal-duygusal gelişim alanında “farklılık” ve “desteklenmesi gereken” kavramlarını birbirinden ayırmak ebeveynler için oldukça güç olmaktadır. Bunun en temel gerekçelerinden birinin toplumsal yapının “yıldız çocuk” davranışlarını bütün çocuklardan beklemesidir. Çocuğun gelişimini, kendi “biricikliğiyle” değerlendirmek yerine “yıldız çocuktan” beklenen davranışlarla kıyaslama eğilimindeyiz. Girişken, lider, çok zeki, yaratıcı, estetik, uslu, güzel konuşan, kendini savunan, aktif, mutlu… Bütün bu özellikleri göstermesini isteriz, bu özellikleri göstermeyen çocukları “desteklenmesi gereken” kategorisine almak isteriz. Yeni bir ortama girdiğinde girişken olmayan çocuk için, “Aslında çok girişkendir.” açıklamasını sizler de pek çok defa duymuşsunuzdur. Girişken olmama özelliği kabul gören bir özellik olmadığı için çocuğun bu özelliğe esasen “sahip olduğunu” söylemek isteriz. Aslında çok usludur, aslında çok zekidir, aslında çok güzel dans eder… Bu açıklamalar uzayıp gidebilir. Her çocuk girişken olmak zorunda değildir ve bu bir eksiklik değildir. İstemesine rağmen yapamıyorsa, ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa, krizler yaşıyorsa desteklemek gerekebilir. Çocuğunuzun, sizin tarafınızdan kabul edildiğini hissetmesi en büyük desteklerden biridir. Söz gelimi girişken olmadığı zamanlarda, “Haydi çocuğum.” demeniz onu desteklediğiniz anlamına gelebilir. Eğer bu desteği sürekli olarak veriyorsanız çocuğunuz, “Ben senin girişken olmayan halini beğenmiyorum ve girişken olmanı istiyorum.” mesajını da almaya başlayabilir. Gelişimin bir ritmi olduğunu, her çocuğun biricik olduğunu, herkesin farklı özellikleri olduğunu, farklılıkların zenginlik olduğunu unutmamalısınız. Sizin için girişken olmamak bir eksiklikse çocuğunuz da bunu bir eksiklik olarak görmeye ve kendini yargılamaya başlayacaktır. Böylesi bir durumda çocuğunuz için ondan beklediğiniz davranışı gerçekleştirmek giderek zorlaşacaktır. Onu kabul etmeniz en önemli destektir.
Okullaşma süreciyle çocuğun kendini koruması pek çok ailenin gündemini meşgul eder. Kendini koruyamadığı, oyuncağını kaptırdığı, arkadaşı tarafından itildiği anlarda kaygılanmamak “elde değildir”. Çocuğunun iyiliğini isteyen ebeveynler olarak çocuğumuzun kendini koruyamadığı anlarda onu korumak, arkadaşının elinden oyuncağı geri almak, onu iten arkadaşına kızmak gibi davranışları sergileme eğilimindeyiz. Böylesi durumların arkasından çocuklarımızla, “Çocuğum kendini korumalısın.” mesajını ileten konuşmalar yaparız hatta zaman zaman, “Sana vurana sen de vur.” mesajıyla kendisini korumasını garanti altına almak isteriz. Bu konuşmaların “Bu halini beğenmiyorum.” mesajını iletiyor olma ihtimali çok yüksektir. “Yaptığın yanlış, benim söylediklerimden birini yap!”
Sizin önerdiğiniz davranışlar çocuğunuzun çözümleri değildir, genellikle sizin çözümlerinizi içselleştirmediği için dediğinizi yapsa dahi, kendini iyi hissetmeyecektir.
Çocuğunuzu korumak elbette sizin görevinizdir. Kendini koruyamadığı anda elbette onu korumalısınız. Bir başka çocuk tarafından fiziksel şiddete maruz kalması gibi zamanlarda elbette araya girmeli ve onu korumalısınız. Çocuğunuzu korumak kadar onun kendini koruma becerilerini geliştirmesi için onu desteklemek de sizin görevinizdir. Bu desteğin ilk koşulu onun kendini koruyamayan yanını kabul etmektir. “Yavrum sana kaç kere dedim.” gibi ifadeler farklı bir mesaj iletir. Kabulün en önemli faktör olduğunu unutmadan çocuğunuzla iletişimde kalmalısınız. Sonrasında kendi çözümlerinizi ona iletmek yerine onun çözümler üretmesi için sorular sorabilirsiniz. Sizin göreviniz onu oyuna almayan çocuğu azarlamak ve çocuğunuzun oyuna girmesini sağlamak değildir. Onun adına sorunları çözmek ancak sizin sorun çözme becerinizin gelişmesine yardımcı olur. Çocuğunuzun sorun çözme becerisinin gelişmesi için öncelikle onu olduğu gibi kabul etmeli, ona destek olduğunuz mesajını vermeli ve kendi çözümlerini üretmesine yardımcı olmanız yeterli olacaktır. Başka bir çocuk oyuncağını elinden aldığında sizin çözümünüz oyuncağı vermemesi veya gidip alması olabilir, onun çözümü başka bir oyuncakla oynamak olursa bu çözüme saygı duymalısınız. Bu çözümü de desteklemeli ve kabul etmelisiniz. “Ama hep elindekini alıyorlar o da ağlıyor…” Böylesi durumlarda sakin kalmanız, ona destek olmanız, ne hissettiğini, neler olduğunu, ne yaptığını, başka neler yapabileceğini, sizden ne beklediğini sormanız daha etkili olacaktır. Sizden onun adına sorunu çözmenizi isterse (Sıklıkla isterler.) orada ne yapacağınız çok önemlidir.
Eğer çocuğunuzun sosyal-duygusal alandaki herhangi bir davranışını “beğenmiyorsanız” ve bu davranış üzerinden sürekli gerilim yaşıyorsanız bir kez daha hatırlamanızı isteriz : Çocuklar için en önemli ihtiyaç sizler tarafından sevildiklerini ve kabul edildiklerini bilmektir.
Yılmaz ERDAL
Psikolojik Danışman