Yıllardır alanım gereği çatışmalar, tercihler ve seçimler üzerine kafa yoruyorum. Yaşamın büyük oranını tercihlerimizden ve seçimlerimizden oluşturuyoruz. Bu durum beraberinde çatışmaları da getiriyor tabi ki. Çatışmalar ise bence insanların yaşına, statülerine ve rollerine bakmadan “fark ettirici” bir özelliğe sahip. Çatışmaların bu özelliğini bilenler de bilmeyenler de yine bu özellikten bir şekilde zamanla yararlanabiliyor. Kısacası çatışma yaşamak insana, çevresine ve yaşamına katkı sunuyor. Bu katkı bireyin kendini geliştirmesiyle, sorgulama becerisiyle ve eleştiriye açık olmasıyla da ilişkili olarak her bireyde farklı süreçlerde ilerliyor. Çatışmalarla birlikte bireyin bağımsız olmasının da yolu açılmış oluyor.
Eğitim ortamlarında da bu yüzden “çatışmalar” sıklıkla incelenir. Öğrencilerin önlerine konu olarak getirilir ve üzerine kafa yormaları sağlanır. Bu birçok eğitim yöntemi ya da farklı işleyişle ele alınarak yapılabilir. Bu yöntem ve tekniklere yaratıcı drama yöntemini, masal anlatımını, çocuklarla yürütülen felsefe tartışmaları, araç-gereç olarak nitelikli çocuk edebiyatı eserlerinin ve sanat ürünlerinin kullanımı gibi birçok şey yazabiliriz. Bunların hepsinin tek bir ortak amacı var, o da “nitelikli birey”lerin yetişmesine katkı yapmak. Bu alanlar “nitelikli birey” yaratmak için varlıklarını sürdürmeye çalışan alanlar. “Nitelikli birey” ya da “estetik birey” kavramlarının tanımı bende aynıdır. Yaşamı sorgulayan, kendinin farkında olan, eleştiriye açık, değişime ve dönüşüme açık, kendi varlığını bağımsızca sürdürebilmesi adına kendine alan yaratabilen, düşüncesini ifade edebilen alanlar yaratan bireyler ve bu bireylerden oluşan estetik toplumlar… Toplum yaşamını sağlıklı hale getirecek reçetelerden bir tanesini “bağımsız bireyler” olarak görüyorum.
Tabi bu sadece bireyin tek başına sağlayabileceği estetik bir süreç değil. Bunun için toplumu oluşturan diğer bireylerin de bunu fark ederek yaşamaya başlaması ya da adımlar atması önemli hale geliyor. Statüsünün, rolünün ve ne yapmaya çalıştığının bir önemi yok. Hangi rollerde ya da statülerde olursak olalım “birey”e saygı duymak, varlığını kabul etmek ve anlamaya çalışmak, sonrasında düşünceleri ifade etmek önemli. Çünkü statü ve roller bireyin bağımsızlaşma sürecini baltalayan ve fark edilmesi gereken engellerdir. Peki, bireyin bağımsızlaşma ya da bireyi bağımsızlaştırmama süreci neden önemli? Bunun birçok etmeni var aslında. İktidar mücadelesi, baskıyla saygı oluşturma süreci ve farklı bakış açıları yerine (Statü ve rolleri kullanarak) “Bunu böyle düşünürüz ve yaparız.” görüşü… Bunlar bağımsızlaştırmama çabasının nedenleri olabilir.
Sorunun ilk kısmında olan “Bireyin bağımsızlaşması neden önemlidir?” durumu ise yukarıda açıklanan “estetik birey” ve “estetik toplum” oluşturma bakımından önemlidir ve bireylerin kişisel olarak toplumla, statüyle ya da kurumlarla ve kişilerle mücadelesini içerir. Bu mücadele ne kadar küçük yaşlarda başlarsa, birey o kadar güçlü ve bağımsız olur. Çünkü doğduktan sonra bireyin çevresinde rolleriyle ve statüleriyle iktidarlar hazır ve nazırlar. Bireyin bu bağımsızlaşma süreci ne denli anlamlı olursa, estetik ve sorgulama yanı ve özelliği de o denli anlamlı olur.
Bağımsız bireyler; üreten, yaymaya çalışan, sorgulayan, kendine dönen ve bu süreçlerin beraberinde getirdiği yanlışını gören bireylerdir. Hem yaratıcı drama hem de nitelikli çocuk edebiyatı alanları böylesi bireylerin gelişimi ve çoğalması için çalışmalar ve ürünler üretirler. Böylesi bireyler daha sağlıklı iletişim kuran bireylerdir. Düşüncelerini net ifade eden, başkalarına ve çevresine duyarlı bireylerdir. Sanırım böylesi bireylerden daha da fazlasına, çokçasına ihtiyacımız var.
Bu konuda yazılmış birçok nitelikli çocuk kitabı var. Bunlardan bir tanesi de Abm Çocuk ve İlk Gençlik Yayınları’ndan çıkan “Burası Benim Yerim!” adlı kitap. Pippa Goodhart tarafından yazılan kitabı, Rebecca Crane resimlemiş…
Kitap, bir tavşanın kendisine ait bir yer, alan oluşturmak için diğerleriyle olan mücadele sürecini işliyor. Tavşan bazen net tavırlar sergiliyor bazen de yanlış davranışını fark ediyor ve ona göre davranıyor. Ancak önemli olan şu ki: Son olarak belirlediği alana, sınırına kimseyi yaklaştırmıyor. Çünkü orası tavşanın bağımsız olduğu, özgür olduğu, düşündüğü ve sorguladığı yer oluyor. Aslında tavşanın belirlediği sınır, dünyayı ve yaşamı sorguladığı, duyarlılaştığı alandır.
Çocuklara, yetişkinlere kısaca bireylere bağımsız olmaları için fırsat vermek gerekiyor. Rollerimiz ve statülerimiz ne olursa olsun eğer estetik toplum için uğraş veriyorsak bu anlamda kendi davranışlarımızı ve sözlerimizi gözden geçirmekte fayda var.
Çocukların bağımsız olma yolunda onlara yoldaş olmayı denemek, toplumsal duyarlılığa doğru atacağımız kişisel bir adım olacaktır. Yetişkin olarak size ihtiyaç duyduklarında yanlarında olmak, bireyleşme süreçlerini anlamlı kılacaktır.
Murat Moroğlu
Yaratıcı Drama Eğitmeni