Danimarkalı sanatçı Thomas Dambo, ahşaptan yarattığı dev heykelleri Kopenhag’ın çeşitli yerlerine saklayarak şehirde eğlenceli bir oyun yaratıyor.
Sanatçının heykellerinin yerini bulmak için gizli şiirler ve ipuçları gerekiyor.
Danimarkalı sanatçı Thomas Dambo, ahşaptan yarattığı dev heykelleri Kopenhag’ın çeşitli yerlerine saklayarak şehirde eğlenceli bir oyun yaratıyor.
Sanatçının heykellerinin yerini bulmak için gizli şiirler ve ipuçları gerekiyor.
Eğitim adına cesur ve iddialı sözler söyleyen bir arkadaşımla sohbet ediyorduk. Bana, haftalık çalışma tempom içinde bireysel çalışma ve grupla çalışma sürelerimin nasıl olduğunu sordu, ikisi arasında bir denge var mıydı? Kesinlikle eşit değildi, haftalık rutin toplantılarım dışında hep bireysel çalıştığımı ilettim. “Ne ilginç değil mi?” diyerek ekledi, “Neredeyse hepimiz çalışma hayatında yalnız başımıza düşünüyor, tasarlıyor, üretiyorken eğitim hayatımızda hiç yalnız başımıza iş yapma fırsatı yakalayamıyoruz. Gerçekten de iş hayatına atılana kadar geçen öğrencilik sürecimiz bir sınıfla ortak hareket ederek, bize sunulanı alarak ve bizden istenilen kadarını vererek geçiyorken, iş hayatımızın tüm tasarımını neredeyse yalnız yapıyoruz. İşlerimizi önem sırasına biz koyuyoruz. Ne zaman mola vereceğimize, ne zaman hangi işe başlayacağımıza biz karar veriyoruz. Gerçek yaşamın simülasyonu olması gereken okul ise gerçek yaşamın bu anlamda yanından bile geçmiyor.
Yıllardır alanım gereği çatışmalar, tercihler ve seçimler üzerine kafa yoruyorum. Yaşamın büyük oranını tercihlerimizden ve seçimlerimizden oluşturuyoruz. Bu durum beraberinde çatışmaları da getiriyor tabi ki. Çatışmalar ise bence insanların yaşına, statülerine ve rollerine bakmadan “fark ettirici” bir özelliğe sahip. Çatışmaların bu özelliğini bilenler de bilmeyenler de yine bu özellikten bir şekilde zamanla yararlanabiliyor. Kısacası çatışma yaşamak insana, çevresine ve yaşamına katkı sunuyor. Bu katkı bireyin kendini geliştirmesiyle, sorgulama becerisiyle ve eleştiriye açık olmasıyla da ilişkili olarak her bireyde farklı süreçlerde ilerliyor. Çatışmalarla birlikte bireyin bağımsız olmasının da yolu açılmış oluyor.
Geçenlerde iki yakın arkadaşım ziyaretime geldi. İkisi de 40 yılı aşkın bir süredir eğitim alanında ergenlerle çalışıyorlar. Genel olarak şimdiki öğrencilerin durumundan bahsediyorduk ve çocukların karakterlerinde neyin değiştiğini sorduğumda, ikisi birden “azim” dedi – daha doğrusu, azmin eksikliğine dikkat çektiler. Öğretmenler arasında çocukların “dayanıksız” büyüdüğüne dair giderek büyüyen endişeler mevcut gibi görünüyor.
Waterloo Üniversitesi araştırmacıları, öğrenilen yeni bilgiyi korumanın ve akılda tutmanın bir yöntemi olarak çizim yapmanın – bu alanda çok becerikli olmasanız bile – not almaktan, görselleştirme egzersizlerinden ve pasif bir şekilde resimlere bakmaktan daha etkili olduğunu keşfetti.
İskoçya’daki bir okulda dağıtılan bir formda öğrencilere, okuldaki öğretmenlerinin neyi daha iyi yapabileceğini düşündükleri soruldu. 11 yaşındaki bir öğrencinin verdiği şaşırtıcı ve eğlenceli cevap sosyal medyada büyük ilgi gördü.
Bir çocuğu çift dilli yetiştirmenin birçok nedeni vardır. Aileden gelen bir dili konuşabilmek, çocuğun kendi kökenlerine daha yakın hissetmesini sağlar. Başka türlü anlayamayacağı akrabaları ile konuşabilmesine olanak tanır. Dünya genelinde daha fazla insan ile iletişim kurmasını sağlar. Ayrıca, her geçen gün daha fazla araştırmanın ortaya koyduğuna göre, çift dilli olan bir beyin kişiye yaşlılık çağına kadar sürecek birçok bilişsel fayda sağlar.
Harvard Üniversitesi’ndeki Human Flourishing Program (İnsani Gelişim Programı) bir süredir, ebeveynlik uygulamaları ve bu uygulamaların çocukların büyüme ve yetişme sürecini nasıl etkilediği ile ilgili çalışmalar yürütüyor.
Yaklaşık olarak 3 yıldır bir bavul kitapla birçok öğretmenin, çocuğun ve anne-babanın karşısına çıktım. Bu söyleşilerin ilkini yıllar önce Ankara’da TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nde gerçekleştirmiştim. Bu ilk söyleşiden sonra bir bavul kitabın birçok yere gideceğini tahmin edemezdim.
Geçtiğimiz yıl, bisiklet paylaşım sistemleri Çin’de önemli bir popülerlik kazanmış, sokaklar hızla renkli bisikletler kiralayan sayısız firmayla dolmuştu. Ancak bu hızlı büyüme sonucunda talep edilenden fazla sayıda bisiklet sokakları doldurmaya ve bazı firmalar iflas etmeye başlayınca, terkedilmiş ve bozulmuş sayısız bisiklet ortaya çıktı. İhtiyaç fazlası bisikletler belli bölgelerdeki “bisiklet mezarlıklarında” toplanmaya başladı. Bir tasarım firması işte bu bisikletlerden birini çocuklar için bir mobil kütüphaneye çevirdi.