Bir anaokulu sınıfı düşünün. Canlı renklerden oluşan duvar şeritlerini, dans eden harfleri, “Okula Hoş Geldiniz!” yazıları tutan birkaç sevimli çiftlik hayvanı karikatürünü hayal edin. Bu parlak ve eğlenceli sınıf, son 20-30 yıldır hemen tüm anaokulu sınıfları için bildik bir görüntü haline geldi. Bu sınıfların hızla büyüyen eğitim malzemeleri sektörü tarafından bolca beslendiği kesin. Peki ama bu sınıflarla nasıl bir etki yaratılıyor?
Yeni yapılan bir araştırma, bu tür sınıfların öğrenmeyi teşvik mi ettiği yoksa aslında öğrenirken dikkat mi dağıttığı konusunda bize yeni bilgiler sunuyor. Renkli ve bol dekorlu duvarların çocuklar üzerindeki etkisini ölçen bu araştırma, bu alanda yapılan ilk araştırmalardan birisi. Sonuçlarına gelince: Anaokulu öğrencileri, yoğun bir şekilde dekore edilmiş sınıflarda eğitim gördüklerinde daha fazla dikkatleri dağılıyor, bakışları yaptıkları işlerden daha çok etrafta geziniyor.
Çalışmayı gerçekleştiren Carnegie Mellon Üniversite’sindeki araştırmacılar, gününün bir çoğunu tek bir odada geçiren anaokulu öğrencilerinin daha sade bir ortamda eğitim görmeleri gerektiği gibi kesin bir sonuca ulaşmadılar belki ancak sınıf dekorasyonu konusunda bazı standartların belirlenmesi gerektiği konusunda eğitimciler üzerine ciddi bir baskı yarattılar.
“Bizim kontrolümüzde olmayan ve akademik sonuçları etkileyen öyle çok faktör var ki.” diyor araştırmacılardan Carnegie Mellon Üniversitesi Psikoloji Profesörü Anna V. Fischer. “Sınıfların görsel ortamı öğretmenlerin kontrolü altındadır. Bu konuda öğretmenler, deneysel olarak kanıtlanmış kuralların yokluğunda ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor.” diye ekliyor Fischer.
İlham verici mi yoksa yorucu mu?
Erken dönem okul yıllarında çocuklar, ellerindeki bir işe dikkatlerini yönlendirmeyi ve odaklanmayı öğrenmeliler. Büyüdükçe odaklanmaları daha da gelişir. Araştırmadan elde edilen verilere göre, örneğin 6. sınıflar, dışarıdan gelen uyaranlara karşı okul öncesi öğrencilerden çok daha kolay dikkatlerini koruyabiliyorlar.
Acaba duvarları bilgi, resim ve yazıyla dolup taşan anaokulu sınıfları, çocuklara ilham vermek amacıyla yapılmış olsa da aslında onlar için aşırı yorucu olabilir mi? Acaba tüm bu ayrıntılı dekorlar öğrenmeyi engelliyor olabilir mi? Bazı uzmanlar aynen böyle düşünüyor.
“Kendimi bu rengarenk duvarların ve sevimli çizgi film karakterlerinin önlerine atıp öğretmenlere, ‘Lütfen bunları satın almayın, çünkü bunlar çocuklara görsel olarak zarar veriyor!’ diye bağırmak istiyorum.” diyor Calgary Üniversitesi’nde erken çocukluk dönemi sanat eğitimi konusunda araştırmalar yapan Prof.Dr. Patricia Tarr.
Tarr, uzun bir süredir sınıfların “dekore edilmesi” fikrine karşı görüşler ortaya koyuyor. 2004 yılında yayınlanan bir makalesinde, sınıfların ticari posterlerle ve eşyalarla darmadağınık bir görüntü sergilediğini ve tüm bu malzemelerin çocukların kendi resimlerinin ve yazılarının önüne geçtiğini belirten Tarr’a göre bu sınıflar zaten dikkat bozukluğu olan çocuklara da ekstra yük getiriyor.
Sade sınıflarda daha az dikkat dağılıyor
Yapılan çalışma kapsamında 24 anaokulu öğrencisi iki farklı sınıf ortamında ders yaptı: Biri süssüz ve oldukça sade bir sınıf, diğeri ise posterler ve haritalar gibi ticari materyallerin yanı sıra çocukların yaptığı sanatsal işlerle süslenmiş bir sınıf. Çocuklar önce yüzleri öğretmene bakacak şekilde yarım daire şeklinde oturarak, kendilerine sesli kitap okuyan öğretmenlerini dinlediler. 2 hafta boyunca beş ila yedi dakika süreyle güneş sistemi ve böcekler konulu fen dersi yaptılar. Her dersten sonra çocuklara çoktan seçmeli resim testleri yapıldı. Dersler videoya çekilerek çocukların bakışlarının ne sıklıkta etrafta dolaştığı ölçüldü.
Sade ve süssüz sınıfta, hareketli ve yerinde duramayan yaştaki çocukların dikkatlerinin başkaları ve hatta kendileri tarafından dağılmasında azalma eğilimi görüldü. Dekore edilmiş sınıfta ise çocukların dikkatini çekme konusunda, etraftaki görsellerin öğretmenle yarıştığı gözlendi. Dekore edilmiş sınıflarda çocuklar, sade sınıflara oranla daha fazla ellerindeki işlerden uzak zaman geçirdiler. Test sonuçları da daha düşük çıktı.
Araştırmacılar sadece küçük bir grup çocuk üzerinde araştırma yaptıklarını ve ulaştıkları sonuçların yaşça daha büyük çocuklar için geçerli olamayacağını kabul ediyor. Dahası öğrencilerin iki farklı odada bütün bir okul gününü değil sadece bir ders geçirdiğini ekliyorlar. Araştırmayı yapanların bir sonraki hedefi, çocuklara sınıflarda bütün bir günü geçirterek aynı deneyi tekrar etmek.
Duvarlar boş olsa…
Bazen öğretmenler sınıflardaki duvarları ilgi çekici hale getirmek zorunda hissedebiliyorlar, çünkü sınıfa gelen ailelerin büyük çoğunluğu dekore edilmiş bir sınıf görmek istiyor. Yine de bazı eğitimciler abartılı süslenmiş sınıf trendine karşı direnmeyi başarıyor. Montessori ya da Waldorf okulları gibi alternatif eğitim sistemlerini uygulayan okullar, uzun süredir daha sakin ve abartısız görünümün önemini vurguluyor.
“Biz sınıf duvarlarımızı yerden tavana kadar boş kağıtla kaplattık.” diye anlatıyor Kaliforniya’daki Bridgeport İlkokulu’nda anaokulu öğretmeni olan Ingrid Boydston. 1999 yılında Kaliforniya’da Yılın Öğretmeni seçilen Boydston, duvarların görüntülerinin çocukların deneyimlerinden doğması konusunda çevresindeki pek çok öğretmene ilham verdi. Boydston, kasıtlı olarak boş bırakılan alanların ciddi bir eğitim değeri olduğunu düşünüyor. Örneğin. ressam Monet ile ilgili bir ders yapan Boydston, 27 öğrencisinin dersten sonra aklında kalan kavramları ve kelimeleri boş duvara yazmış. Sonunda boş duvarı süsleme zamanı gelmiş. Boydston duvarı başkalarının değil, sadece çocukların yaptığı resimlerle süslemiş.
Bu yazı MOMO ANAOKULU tarafından desteklenmektedir.