Susan Cain, 2012 yılında Sessiz: Konuşmadan Duramayan Bir Dünyada İçe Dönüklerin Gücü isimli kitabını yazdığında büyük bir başarı kazandı. Kitap, Time dergisine kapak oldu, New York Times’ın çok satan kitaplar listesinde haftalarca kaldı ve en çok izlenen TED konuşmalarından birine konu olarak 13 milyon izleyiciye ulaştı.
Bu büyük ilgiden, Cain’in kurduğu, içe dönükler için ve içe dönükler hakkında içerik üreten The Quiet Revolution (Sessiz Devrim) doğdu. Bu internet sitesi, ebeveynler için online eğitimler veriyor ve içe dönükler tarafından kaleme alınan hikayelere yer veriyor.
Susan Cain’e göre çocuklar bu konunun tam kalbinde ve merkezinde yer alıyor.
“İçe dönükler genellikle gerçekten şaşırtıcı, yetenekli, becerikli, sevgi dolu çocuklar ve maalesef kendilerinde bir sorun varmış gibi hissediyorlar. Bizim misyonumuz, gelecek nesildeki çocukların da bu duyguyu hissederek büyümemesini sağlamak.”
Sessiz Güç: İçe Dönüklerin Gizli Güçleri isimli son kitabında bu kez ergen içe dönüklerle ilgili mesajlar veriyor Cain. Kitap gençler için olduğu kadar anne babalar ve öğretmenler için de bir rehber kitap niteliğinde.
Susan Cain ile, içe dönükleri desteklemeye ve onlara öğretmenlik yapmaya dair tavsiyelerini konuştuk.
İçe dönük bir çocuk olmak ne demek?
İçe dönük olmak, bir çocuk için de bir yetişkin için olduğundan daha farklı değil. Kendini en iyi ve en canlı, daha sessiz ve sakin ortamlarda hisseden insan olmaktan bahsediyoruz. Ve bunun kökeni içe dönükler ve dışa dönükler arasındaki bir nörobiyolojik farklılıklara dayanıyor. Yani farklı sinir sistemlerine. İçe dönüklerin, etraflarında olup biten her şeye daha fazla tepki veren bir sinir sistemleri vardır. Bu, etraflarında daha az şey olup bittiğinde kendilerini “en iyi” durumda hissediyorlar anlamına geliyor. Dışa dönüklerin ise daha az tepki veren bir sinir sistemleri vardır. Bu da, etraflarında yeterince fazla şey yoksa kendilerini “en iyi” durumda hissetmiyorlar anlamına geliyor. Bu yüzden, bu farklı davranış tercihlerini görüyoruz. İçe dönük bir çocuk sessizlik içinde resim yapmayı ya da en sevdikleri sporu bir ya da iki çocukla yapmayı tercih ederler. Daha dışa dönük bir çocuk ise büyük bir grubun ve büyük ve sesli bir doğum günü partisinin parçası olmayı tercih eder. Bütün bu hareketlilikten rahatsız olmak bir yana ondan gerçekten zevk alırlar.
Peki, içe dönük olmak utangaçlıktan farklı bir şey mi?
Evet, farklı. Utangaçlık daha çok başkaları tarafından yargılanma korkusu ile ilgilidir. Bilinçli bir haldir, insanların size bakmasını istememek, hemen ve kolayca utanmaktır. Bunlar utangaç bir çocuğun sahip olduğu duygulardır. Ve pratikte, içe dönük çocukların bir kısmı utangaçtır aynı zamanda, ama bir çoğu da değildir. Oldukça dışa dönük olup ama aynı zamanda utangaç olan bazı çocuklar da vardır. Utangaçlıklarını yener yenmez, onları büyük bir grubun tam ortasında görebilirsiniz. Bu yüzden çocuklarla çalışırken içlerinde gerçekten ne olup bittiğini anlamanız çok önemlidir. Böylece doğru şeye doğru tepkiyi verdiğinizden emin olursunuz.
Biraz da okullardan bahsedelim… Onlar nerede devreye giriyor?
Biliyorsunuz, okulların çoğu bu tür çocuklarla çalışırken, bir şeyleri nasıl daha iyi yapabileceklerine dair bilgiye gerçekten açtırlar.
İyi sorular da sorarlar: Sınıf katılımı hakkında düşünmenin en doğru yolu hangisi? Eğitim kültürümüzde aşırı fazla mı değerlendirme var? Sürekli parmak kaldıran insanlara fazla değer biçiyoruz. Bu neden önemli? Katılımın niteliğine oranla niceliğine daha mı fazla değer veriyoruz? Sınıf katılımı hakkında daha farklı düşünmenin yolları var mı? Sessiz Devrim olarak okulları şuna teşvik ediyoruz: Sınıf katılımı yerine sınıfın ilgisine odaklanın. Bir çocuğun dersteki konularla ve sınıf arkadaşlarıyla nasıl ilgilendiğine bakarken daha bütünsel bir yol izleyin.
Kitapta en sevdiğim anekdotlardan birisi de, öğretmenin cevap vermeden önce öğrencilerinden bir dakika düşünmelerini istemesi oldu. Bunun gibi öğretmenlere yönelik başka önerileriniz var mı?
Bunlardan bir tanesi, pek çok öğretmenin zaten aşina olduğunu düşündüğüm ama farklı öğrenci popülasyonundaki gücünün tam olarak farkında olmadıkları düşün/eşleş/paylaş tekniği. Bu teknikte öğretmen öğrencilere bir soru sorar; onlardan sorunun cevabını düşünmelerini ister. Kendi düşündükleri hakkında konuşmak için bir başka öğrenciyle eşleşirler. Eşleştikten sonra ve eşleriyle konuştuktan sonra öğretmen her çiftten bütün bir sınıfla düşüncelerini paylaşmalarını ister. Ve bu içe dönük çocuklar için harika bir yöntemdir, onlara çok yardımcı olur. Birincisi, düşünmek ve ne yapacaklarını anlamak için onlara zaman verir. İkincisi, düşüncelerini sesli olarak ifade etme deneyimi yaşatır. Ama sadece tek bir öğrencinin önünde. Bütün sınıfın önüne tek başına yapmak zorunda kalmazlar. Ve sonra diğer bir öğrenciyle “ısınma” süresini geçirdikten sonra genellikle bütün sınıfla paylaşmaya çok daha meyilli olurlar.
Bu çok işe yarayan bir tekniktir. Hem içe dönükler, hem de dışa dönükler için harikadır. Ama daha az konuşan öğrencilerde daha etkilidir.
Sınıfta sosyal medyayı ya da teknolojiyi kullanmak hakkında ne düşünüyorsunuz? İçe dönükler için yararlı mı zararlı mı sizce?
Yararlı bence. Elbette sosyal medya öyle büyük bir şey ki, içe dönükler için artıları da var, eksileri de. Ama benim ilk tepkim yararlı olduğu yönünde. Artık sosyal medyayı sınıflarına dahil eden öğretmenler var. Bu öğretmenler daha suskun çocukların, ekranlar yoluyla kendilerini ifade etmeye daha meyilli olduklarını bildiriyorlar. Cevaplarını ekrana yazabiliyorlar, diğer öğrenciler sonra yazdıklarını görüyor ve sonra ekran yoluyla yayılan fikirler üzerinden “gerçek hayat” diyaloğu başlıyor.
Ben bir sosyal medya hayranıyım. Bence sosyal medyayı sınıfa yaratıcı bir şekilde dahil etmek çok işe yarar. Eğer sosyal medyadan bir eğitim tekniği olarak bahsediyorsak, kesinlikle bu fikrin yanındayım.
Bu aklıma okulla ilgili başka bir travmayı getiriyor: Topluluk önünde konuşma. Öğretmenler bu konuda içe dönükleri zorlamalı mı sizce?
Evet, bu bence de çok önemli bir konu. Eğer topluluk önünde konuşmaktan ya da çocukların korku duyduğu herhangi bir şeyden bahsediyorsak, buradaki en önemli nokta kaygı düzeylerini 1’den 10’a kadar yükselen bir ölçekte ele almak ve çocukları 4 ile 6 arasındaki bir bölge içinde zorladığınızdan emin olmak.
Eğer karşısınızda gerçekten çok korkan bir çocuk varsa, mesela 7-10 arası bir bölgede olan, onu bu noktada zorlamak çok tehlikeli olacaktır. Başarılı olabilirler, evet belki… Becerirler ve bunun harika bir duygu olduğunu hissederler. Ama bunun geri tepmesi ve deneyimin çok kötü geçmesi ve korkunun beyinde kodlanması gibi büyük bir risk var ortada.
Dolayısıyla bir korkuyu küçük adımlarla ele alırsanız çok daha iyi edersiniz. Cevap şu değil elbette: “Tamam, bunu asla yapman gerekmiyor.” Doğru cevap şu olmalı: “Tamam topluluk önünde konuşmaktan korkuyorsun. Neden konuşmanı hazırlamıyorsun ve önce en sevdiğin arkadaşınla birlikte üzerinde çalışmıyorsun?”
“Konuşmayı arkadaşına yap. Bunu yaptıktan sonra, belki bir başkasına daha yapabilirsin. Sonra küçük bir gruba. Buradan, aşama aşama çalışmaya devam edersin. En sonunda konuşmayı herkese yaparsın.” Deneyimi, bu şekilde çok daha az kaygılandıran bir hale getirmenin yollarını aramalısınız.
Kitabınızda konuyu sevmenin çocukların konuşmaya kendilerini vermelerini sağladığından bahsediyorsunuz.
Konuşmanın, çocukların gerçekten tutku duydukları ve konuşmaktan heyecan duydukları bir konu hakkında olması önemli. Çünkü, yine aynı şey söz konusu: Bu biyokimyasal bir şey. Eğer heyecan duyduğunuz bir şey hakkında konuşarak vücudunuzun davranışsal aktivasyon sistemini uyarırsanız, bu, vücudun davranışsal inhibisyon sisteminin üstesinden gelir. Davranışsal inhibisyon sisteminin, vücudunuzdaki size “dur” diyen sistemdir. “Yavaşla” ya da “Sahneden in hemen” diyen. Bu yüzden öğretmen tarafında ekstra bir çalışma talep eder ve ekstra düzeyde düşünceli ve ilgili olmayı gerektirir. Bence bu her zaman kolay bir şey değil. Özellikle de yükü ve sorumluluğu zaten çok fazla olan öğretmenler için. Ama çok uzun bir yol kat etmenizi sağlar.
Grup çalışması hakkında ne düşünüyorsunuz? İçe dönükler için iyi midir?
Benim deneyimlerime göre bu, grubun nasıl yapılandırıldığına bağlıdır ve ne kadar dikkatli yapılandırıldığına. Çünkü birlikte çok iyi çalışan, herkesin kendi rolünü bildiği, çok işe yarayan grup çalışmaları gördüm. Çünkü bu gerçekten çok pozitif bir deneyim olabilir. Ama aynı zamanda Sineklerin Tanrısı kitabına dönen, en dominant çocukların kontrolü ele aldığı, diğer herkesin devre dışı kaldığı büyük ve herkese açık gruplar da gördüm. Yani her iki şekilde de etkisi olabilir.