130
Küçük bir kızken daha okuldaki ilk günümde kararımı vermiş ve eve gelir gelmez anneme ve babama ‘büyüyünce öğretmen olacağım’ demiştim. Bu hedefimden hiç şaşmadım ve öğretmen oldum. Hem normal sınıf derslerinde hem de eğitim sürecinde terapi ve desteğe daha fazla ihtiyaç duyan öğrenciler için açılan terapi sınıflarında öğretmenlik yaptım. Fakat tecrübelerim sonunda anladım ki mevcut eğitim sistemi pek çok çocuk için oldukça yetersiz kalıyordu.
Böylece işi bırakarak 5 oğlumu evimizde okulsuz eğitim metodu ile yetiştirmeye başladım. Tam anlamıyla okulsuz metoduyla. Mutfak masası etrafında oturup tahtada ders anlatmak filan yoktu. Oturup onlara okuma yazmayı, sayı saymayı öğretmedim. Hatta herhangi bir şekilde bunları kendi başıma planlamadım bile. Bunun yerine günlerini nasıl geçirmek istediklerine kendileri karar verdiler. Derede tavşan avlamak, elektronik aletler yapmak veya enstrüman çalmak gibi. Yaptığım şey sadece çocukların öğrenmeyi içten gelen bir şekilde sevdiklerine dair içgüdülerimi dinlemek ve buna güvenmekti. İlgi duydukları konularda ilerleyebilmeleri için gerekli yönlendirmeyi, maddi kaynak ve araç-gereçleri onlara sağladım.
Bilgisayarımız yoktu. En büyük oğlum Joel (33) 14 yaşına kadar bilgisayar görmedi ama şu an bilgi teknolojileri alanında doktorası bitmiş durumda. İlk üniviersite diplomasını aldığında 18 yaşındaydı, şu an Google şirketinde çalışıyor.
Tüm çocuklarım mutlu sağlıklı ve başarılı yetişkinler oldular. İki numaram Dion’un (31) Sosyal Hizmetler diploması var ve yetim çocuklarla ilgileniyor. Tali (25) konservatuarda modern müzik eğitimi aldı. Liam (20) ise bir nalbant oldu. Bir atın ayağına sadece on saniye bakıp ona en uygun nalı yapabilen inanılmaz yetenekli bir nalbant. Erik (18) de abisi gibi konservatuara gitmek istiyor.
Bazı insanlar çocuklarım için kurduğum hayalleri soruyorlar. Ben oğullarımın sadece heyecan duymalarını istedim. Kendi hayatlarına dair heyecan duymalarını… Öğretmenlikle ilgili hayal kırıklıklarım işe ilk girdiğimde başlamıştı. Birinci sınıfları okuturken tüm desteğime ve ilgime rağmen altı ay boyunca her gün ama her gün ağlayan minik bir kız öğrencim vardı. İki yıl sonra okulun terapi merkezinde çalışmaya başladığımda bu küçük kız oradaydı ve o denli travmatize olmuştu ki ne okuyup yazabiliyor, ne de akademik herhangi bir konuda ilerleyebiliyordu.
Okulumuzun bulunduğu bölgeden sorumlu müfettişle birlikte okula gidip gelirken ona bir gün şu soruyu sordum:
– “5-6 yaşına gelmiş pek çok çocuğun okula henüz hazır olmadıklarını düşünüyorum. Kendi çocuklarımı okula göndermesem ne olur sizce?”
– “Ne olacak, hiçbir şey” dedi.
– “Sen bir öğretmensin. Başka insanların 30 çocuğuna öğretmenlik yapıp da kendi çocuklarını eğitemeyeceğini kim söyleyebilir?”
O zamanlar tek amacım çocuklarımı sınıf eğitimine hazır olduklarını düşünene kadar evde tutmaktı. Metot olarak da klasik öğretim metodu kullanırım diyordum. Ki bu yöntem büyük oğlumda çok da işe yaramıştı. Akademik düşünebilen ve “bana beş taş verebilir misin” veya “altı adet çubuk say” dendiğinde cevap veren bir çocuk. Ancak ailem genişledi ve diğer oğullarım dünyaya geldiklerinde böyle şeylerle ilgilenmiyorlardı bile. Mesela Dion için küçük evler inşa etmek bir tutkuydu. Tali ise henüz konuşamazken şarkı söyleyebiliyordu! Asla bir dakika yerinde oturmaz bütün gün enstrüman çalardı. Okulda çocukların 20 dakikalık sürelerle öğrendiklerini öğrenmiştim ama benim çocuklarım bir şeye ilgi duyduklarında altı aydan önce onu bırakmak istemiyorlardı. Zamanla üniversitede öğrendiklerimin hepsini bir kenara bıraktım ve onları gözlemlemeye, hangi konuda heyecanlandıklarını bulmaya ve o yolda onlara yardımcı olacağını düşündüğüm şeyleri onlara sağlamaya çalıştım. Bazen müzik dersleri aldırdım bazen elektronik aletler aldım. Tüm eğitimci rolüm buydu. Biraz büyüyünce teknik ve ileri düzeyde dersler (TAFE) aldılar. Uzaktan Eğitim programlarına katıldılar. Bunların hepsi gerekli ihtiyaçlar oluştuğunda ve onlar istediği zamanlarda yapıldı. Bir okul müfettişi ile bir psikolog düzenli olarak ziyaretimize geliyorlardı. Ve kendisi de bir öğretmen olan eşim, Alan, da bana çok destek oldu.
Çeşitli oyun ve spor kulüplerine ve kilise gruplarına üye olmamıza ve birçok arkadaşı olmasına rağmen oğlum 8 yaşına geldiğinde sosyal bazı aktivitelerden geri kaldığı düşüncesiyle kendisi okula gitmek istediğini söyledi. Okula başladığında gördük ki oğlumuz akademik açıdan yaşıtlarından iki yıl ötede ve okuldaki herkese kibar davranan bir çocuktu. Bir yıl boyunca devam eden akran baskısı, alaylar, aşağılamalar sebebiyle okulu bıraktı. Hala hayatının en berbat yılı olduğunu söyler. Diğer çocuklarımdan hiçbiri okulu denemek bile istemediler.
Uzaktan eğitim ve teknik eğitim hocaları çocuklarımın konuları nasıl olup da böyle güzel öğrenebildiklerine çok şaşırıyorlardı. İtiraf etmeliyim ki bunu dile getirmeleri beni inanılmaz motive ediyordu. 14 yaşındayken Joel yazılıma temel, oldukça teknik bir konu olan Ayrık Matematik denilen bir ders alıyordu. Eve geldiğinde çalışmalarına bakıp “tüm bu şeyleri nasıl öğreniyorsun” derdim. Anlamadığı bir konu olduğunda sınıfta bilenlere sorduğunu ve onların ona açıkladığını söylerdi. Üniversitede tüm matematik derslerinde sınıfta başı çekti.
Bizim eğitim sistemimiz tamamen okuma-yazma üzerine kurulu. Ama benim çocuklarımdan hiçbiri erken yaşlarda öğrenmedi okuma yazmayı. Joel yedi yaşındaydı, altı ay içinde her şeyi okuyabiliyordu. Tali 12sinde öğrendi. Dali ise imla kurallarına göre yazmayı ancak bir yetişkin olduğunda becerebilmişti. O sırada diploma alabilmek için uğraşıyordu. Hazır olmadıkları bir şeyi onlara öğretmeye çalışmak koca bir duvara toslamak gibi bir şey. Liam’de disleksi vardı ve fakat görsel öğrenmede çok başarılıydı. Kendisinin diğer çocuklara göre görsel yönden çok daha avantajlı olduğunu düşünüyor. Yetenekli bir at binicisi olan oğlum Erik, yabani atını çok iyi bir şekilde eğitmeyi öğrendi. o kadar ki arkasında durup kamçısını şaklatsa bile at hareket etmiyor.
Elbette çocuklarımı yetiştirme yöntemim nedeniyle çok fazla eleştiriye maruz kaldım. İnsanlar okulsuz eğitim gören çocukların işsiz filan kalacaklarını, zira gerçek hayatta yapmak istediğin mesleği seçme şansın olmadığını ve illa ki patronun size söylediklerini yapmak zorunda olduğunuzu düşünüyorlar. Ancak aslında gerçek hayatta siz de işveren olabilirsiniz ya da kendi işinizi de kurabilirsiniz. Niçin çocuklara daha akademik konuları öğretmediğim konusunda da eleştiriler alıyorum. Ancak düşündüm ki belki de öğrettiğim o yabancı dili ya da anlatmaya çalıştığım trigonometriyi ilerde hiç kullanmayacak. Öte yandan evi temizlemek, yemek pişirebilmek, söküklerini dikmek ve alışveriş yapmak: işte hayata atıldıklarında bunlara kesinlikle ihtiyaç duyacaklar. Ki oğullarım bu becerilerin hepsini çok erken yaşta edindiler.
Evet, okulsuz eğitim her aileye uymayabilir. Bunun için anne-babanın çocuklarıyla birlikte olmaktan keyif alması gerekiyor. Sorgulayan bir zihne sahip olmak ve sıradışı bir hayat sürdürmek istemeleri de. Oğullarım benim tutkularımdan çok şey öğrendiler. Eminim okula gitselerdi terapi sınıflarındaki çocuklar gibi olacaklardı. Ve bu onların kendilerine olan güvenlerini azaltıp gelecek başarılarını da baltalayabilirdi.
Çocukların nasıl öğrendiklerine dair pek çok kitap var ancak ben gerçekten bunun nasıl olduğunu kimsenin bilebildiğini düşünmüyorum.İnandığım tek şey şu ki, tamamen farklı ihtiyaçlara ve ilgi alanlarına sahip 30 çocuğu aynı sınıfa koyup, hepsinin aynı şekilde öğrenmelerini bekleyemezsiniz.