20′li yaşlarımda bir yazarın oğlu ile çıkmıştım. Şimdi ne zaman kişisel yazılarıma çocuklarımı katmayı düşünsem, aklıma hep o geliyor. O zamanlar bir ergendi ve annesinin kitaplarında kendine dair pek çok şeyi hemen fark ederdi: Annesinin arkadaşlarından birine duyduğu aşkı, gözlüklerini burun kemiğinin üzerine doğru itişine kadar sayısız ayrıntıyı…
Ne zaman onunla birlikte olsa acaba yazılarına kendisinden malzeme mi topluyor, diye düşünürdü. Şüphesiz annem de benzer hisler yaşardı. Başlattığım sohbetin, gerçek amacımı gizlediğini fark ettiğinde duyduğu rahatsızlıktan dolayı oturduğu yerde kıvranıp dururdu. Gerçek amacım, hakkında yazabilmek için bir çocukluk anısının izini bütün detaylarına kadar sürmekti. Neden işim söz konusunu olduğunda ebeveynlerimin “çantada keklik” olduklarını düşünüyorum ama sıra çocuklarıma geldiğinde kesin sınırlar çiziyorum?
Ben henüz çiçeği burnunda bir yazarken, çocuklarım daha bebekti. Onları emziriyordum, omzumda uyutuyordum, karşıdan karşıya geçerken kucağıma alıyordum… İkisi de tam anlamıyla benim uzantılarımdı. Yaptıkları ve söyledikleri her şeyin benim hikayem olduğunu hissediyordum. Ve yeni anne olmanın size sunduğu malzeme çok ama çok zengindi.
Dürüst olmam gerekirse, çocuklarımın aslında kendi hikayelerini yazmaya başladığını düşünmemiştim. Bunu nasıl yapabilirlerdi ki? Öğretmenlerinin dağıttığı kağıttan yapılmış elmaların ya da bahar çiçeklerinin üzerine yazılı ilk isimlerinden oluşan bir dünyada yaşıyorlardı. Gelişmekte olan kişilikleri, kocamla birlikte ebeveynliğin karanlık odasında hala görmek için uğraştığımız bulanık fotoğraflardı.
Dünyaya getirdiğim bu iki insanın kendi kişiliklerini beklediğimden daha erken şekillendireceklerini fark edemeyecek kadar yeniydim ebeveynlikte. Yazı yazma konusunda ise yıllar önce küçük kızımın gelişen vücuduyla ilgili yayınlanan bir yazımın, beğense de beğenmese de sonsuza dek onun hikayesinin bir parçası olacağını fark edemeyecek kadar yeniydim. Onun çocuk haliyle ilgili kişisel şeyler yazmıştım. Yazdıklarım, başkalarının onun yetişkin haline yönelik görüşlerini bir gün gölgeler mi? Hatta onu üzer mi? Bu bahsettiğim yazı, benim en sevdiğim yazılarımdan birisi ama bugün olsa böyle bir şeyi asla yazmazdım.
Güvensizliklerimi ve zaaflarımı ve yaşamımdaki sert ve utanç verici deneyimlerimi açığa vurma konusunda yazılarımda son derece korkusuz olduğumu düşünürüm. Daha evrensel gerçekleri deştiğim zamanlarda; kocamın aşırı ölçülü olmasını, cinsel hayatımı, büyükannemin boğulmasını, bir öfke anında babama vurmamı, çok kıskandığım bir arkadaşımın ölümünü ve büyürken annemin beni nasıl koruduğunu ve bazen de nasıl koruyamadığını yazdım. Ancak geçtiğimiz yıl, ergenlik dönemindeki kızımın yaptığı araba kazası hakkındaki yazımı yayınladıktan sonra çocuklarımın artık hikayelerimdeki başrol oyuncuları olamayacağına karar verdim.
Her ne kadar kızım, araba kazasıyla ilgili yazımı göndermeden önce “kutsamış” olsa da… Her ne kadar onun gözyaşlarına boğulması ve benim, “Tanrım, neredeyse birini öldürüyorduk.” demeye çalışmamla ilgili satırları okumuş olsa da… Her ne kadar yazım kabul edildiğinde benim adıma mutlu olmuş olsa da… Bugün, bunun doğru bir şey olduğundan emin değilim.
Eski erkek arkadaşımın annesi, bir bütün yaratmak için – kendi bütününü – oğlunun farklı parçalarını elemiş ya da bir araya getirmişti. Ancak gerçek hayatta, erkek arkadaşım hala kim olduğunu ve kim olabileceğini anlamaya çalışıyordu. Annesi onun seçilmiş özelliklerden, olaylardan ve anekdotlardan oluşan bir versiyonunu yaratmıştı. Belki de kendisini anlatmak için asla seçmeyeceği. Ama şimdi bunlardan kaçması neredeyse imkansızdı. Tıpkı araba yazımda, kızımın da benim bakış açımdan nasıl göründüğü üzerinde hiçbir kontrolü olmaması gibi. Çocuklarımla aramda, onlar bilse de bilmese de, bir güç dinamiği var. İçinde onların olduğu bir yazıyı yayınlamadan önce onlardan izin istesem de hayır deme konusunda kendilerini rahat hissedebileceklerini nasıl bilebilirim ki?
Bir anı yazarı olarak çocuklarımın olduğu alanlara kesin sınırlar çizmek, çocuklarım insanlık deneyimimin bu kadar önemli bir parçasıyken hiç de kolay değil. İçimdeki yazar, çevremdeki bütün güzel şeyleri görüyor ve elbette ortaya çıkarılmayı bekleyen tüm o ışıltılı hikaye cevherlerini de. Geçenlerde, oğlumla yaşadığım ve bir ebeveyn olarak beni derinden etkileyen bir durum hakkında yazmak istedim. Bu isteğimi, yazımın belki de benim deneyimimden faydalanacak başka ebeveynlere “yardım edebileceğini” düşünerek rasyonelleştirebilirdim. Ancak içimdeki anne, içimdeki yazara baskın çıktı. Oysa içimdeki kız çocuğu, eş, sevgili ve arkadaş asla baskın çıkmıyor.
Bu dünyada hiçbir şey yapmasam bile çocuklarımı koruma ve büyütme sorumluluğum var. Onlara hayattaki en iyi fırsatları verme, onların sırtlarına yüklediğim gereksiz yükler olmadan kim olduklarını ifade etme ve beyan etme özgürlüğü ile bu dünyada yollarını çizmelerine izin verme sorumluluğum var. Bir ebeveyn olarak büyümem, kendi kelimelerimi ve ifadelerimi, hem sayfa üzerinde hem de gerçek hayatta, onlarınkine asla empoze edemeyeceğimi görmem sayesinde gerçekleşti.
Eminim, annem de yazı yazmamı, onu incitse bile, sırf bu sebeplerden dolayı desteklemeye devam etti. Onun 16 yaşında yanlış erkeği seçmesini ya da çok sevdiği annesinin ölesiye içki içmesini ifşa etsem bile… Birlikte sürdürdüğümüz belirsizliklerle dolu hayatın hassasiyetinin kabuklarını tekrar ve tekrar koparıp dursam bile…
Ebeveynler olarak her şeyimiz – her konuşma, yüz ifadesi, saçımızı bir zamanlar yapma şeklimiz, çok sevdiğimiz bir kazak – çocuklarımızın hayatları için tıpkı un, tuz ve şeker gibi birer malzemeye dönüşür. Bunlardan ne pişirecekleri onların işidir. 16 yaşında evlenen annem, güzel bir boşanmış kadın olarak benimle birlikte dünyayı gezdi. Annem diğer pek çok malzeme arasından sadece iki malzemeyi hayatımın merkezinde birleştirdi. Beni yetiştiren kadın, kendi anlamımı bulmama yardım ettiği için sürekli geri döndüğüm destansı bir karakterdir. Bu, ebeveyn olmanın yükünün ve gururunun bir parçasıdır.
Tüm bu yıllar boyunca çocuklarım benim hangi parçalarımı biriktiriyorlardı acaba? Her ikisinin de yazar olduğunu varsayıyorum bazen. Muhtemelen ben de kendimi onların sayfalarında görürdüm. Benim hikayemin onların hikayesi için “hazır lokma” olmasını talep edebilecekleri gün gelene kadar neler biriktirirlerdi acaba? Annelerin küçük çocuklarından saklamayı asla düşünmedikleri kötü alışkanlıklarım… Bir çocuğun gözüyle görülen ve bakış açısıyla anlamlandırılan hatalarım ve nevrozlarım… Sallanan göbeğim, selülitli kalçalarım, uzamış ve unutulmuş çene tüyüm… Kulak misafiri olunan uygunsuz özel konuşmalarım… Çocukların kendi gerçeklikleri ile değer biçilen aptallık anlarım ya da zalimliğimin öfke dolu şimşekleri… Ve tüm kalbimle umarım, onlara karşı duyduğum yoğun ve sorgusuz sevgi ile yaşadığım büyük mutluluk…
Bu yazı LİKYA DANIŞMANLIK tarafından desteklenmektedir.
Kaynak: https://www.washingtonpost.com/news/parenting/wp/2015/02/17/why-ive-quit-writing-about-my-children/