Hala hatırlarım, dokuz- on yaşlarındayken babamın açık öğretim kitaplarının ve klasik eserlerin içinde olduğu üç ya da dört kolili bir kitaplığımız vardı. Onlara her zaman dokunmaya cesaret edemezdim. Ne zaman ki büyüdüm –neye göreyse artık- o zaman o kitaplara dokunmama ve okumama izin verildi. Hepsini okumadım ama yine de onlarla birlikte büyümek güzeldi. Taşındığımız iki eve bizimle birlikte geldiler. Yoksulluktan mı ya da bilgisizlikten mi nedir bilinmez ama son evimizde bir kitaplığımız oldu da kitapları diziverdik raflara…
Açık öğretim kitapları bir arada ve en üstte, kırmızı kaplamalı klasikler diğer raflarda yerlerini aldılar. Tesadüf mü bilinmez, yine aynı zamanlara denk gelir korsan kitapları fark edişim. Hem ucuz hem de yol üstü olduğu için almaya başladım kitapları… Yine bazılarını okuyup, bazılarını kitaplığın raflarına yerleştirdim hiç okumamacasına. Ama kitap almaya devam ettim çünkü rafların dolması hele de okuyarak dolması beni mutlu ediyordu. Bunu fark etmek eğlenceliydi sanırım. Şunu da hemen belirtmeliyim ki arkadaşlarımın eve geldiklerinde kitaplığımızdan kitap alması da ayrı bir gurur kaynağı olmuştu, tabi birçoğu da geri gelmedi. Önceleri bu duruma kızsam da sonraları birilerinin o kitapları okuması ve sahiplenmesi düşüncesi rahatlattı ve mutlu etti beni. Ne olursa olsun bir kitap almak, bireyi mutlu kılan bir eylemdi ve ben bunu keşfetmiştim. Sonra daha çok kitap aldım ama aynı döngü devam etti. Okuduklarım, okuyamadıklarım, verilen kitaplar, geri dönenler ve dönmeyenler… Bunları, bir okuma kültürünün oluşmasına neden olan etmenler olarak gördüm naçizane onun için yazdım.
Şimdi ise bir oğlum var 23 aylık… Bu yaşta, bire bir ölçülerinde kitaplığı var odasında. Kitapları alıyor, bunu okuyalım diyor ve daha bir sayfa okumadan başka birini seçiyor ve yine bunu okuyalım diyor. Bir proje çalışmasından dolayı evde on beşe yakın “Nasreddin Hoca” fıkralarının olduğu kitaplar var, o kitaplardan birini alınca “hocamı” okuyalım diyor. Bir baba olarak yıllar önce kendimde oluşan duygulara yakın olanları oğlumda gözlemlemeye başladım. Bu da ayrı bir keyif verdi bize ve sürekli kitap almaya başladık. Dünyadaki yaşadığı ay kadar kitabı var neredeyse. Çocuk edebiyatının nitelikli eserlerini ona almak, kitabın sayfalarını o minicik parmaklarıyla açmaya çalışmasını izlemek ve açtığı sayfaya bakarak bir şeyler mırıldanmasını duymak şu ana kadar oğluma verebildiğim -verdiğimi sandığım- en anlamlı öğretilerden bir tanesi diye düşünüyorum. Bunu yaparken de onu sıkmadan yapmak, zaman ayırarak, eve yakın bir kitapçıya gidip onunla kitap seçmek, parasını ödemek ve eve dönüp sayfalarını karıştırmak, bir çocuğa bu şekilde kitap sevgisini aşılamak ya da aşılamaya çalışmak…
Önemli noktalardan biri de oğlumun “çerçöp”, “alet, edevat”, “burun buruna gelmişler”, “penguenler uçamaz” ve benzeri gibi sözcükleri rahatlıkla söyleyebilmesi. Farkında olmadan dil gelişimi ve sözcük hazinesinin de geliştiğini düşünüyorum. Çünkü henüz 23 aylık birinden bahsediyorum. Kısacası, kitapların yaşamın önemli bir parçası olduğunu kavratmaya çalışıyoruz ailesi olarak. Onlarla yaşamak, kahramanlarla arkadaş olmak, kötü kalpli kurt gibi gülmek, köprüyü geçerken ayı ve dev gibi konuşmaya çalışmak, kurdun zulmünden kurtulan tavşanlarla sevinmek, mor renkli balığa arkadaş bulmak, küçük karabalıkla yollara düşmek, keşfetmek sanırım oğlumu eğlendiriyor ve mutlu ediyor. Görerek, dokunarak ve yaşayarak öğrenme ve sevme ortamı oluşturduğunuzda bireyin yaşı ne olursa olsun kolayca kabullenebiliyor öğrenmeleri.
Zaman zaman babamın kitaplarla dolu kolilerini hatırlıyorum çünkü fark etmeden beynime nasıl kazındıklarını görüyorum. 23 aylık oğlumun kitaplarla haşır neşir oluşunu görünce de o kolilere ve onun kitaplığına daha fazla anlam yüklüyorum…
Bence sadece kitap alıp –doğru kitap- evin bir bölümüne koymak bile büyük bir adımdır çocuklar için. Çünkü çocuk kitaplarının temel kazanımı okuma sevgisi kazandırmaktır. Okuyarak, neden-sonuç ilişkisi kurdurmaya çalışan kitaplar bireyin toplumsallaşması, özgüven gelişimini, dil gelişimini olumlu yönde etkiler. Çocukluk döneminde kitaplarla kurulan bu sağlıklı ve anlamlı ilişkinin sonraki dönemlerde de devam ettiği birçok araştırmacı tarafından belirtilmektedir.
Murat Moroğlu
Yaratıcı Drama Eğitmeni