İlk kez 2005 yılında yapılan bir araştırmada, 3 aylık bebeklerin bile ırksal önyargılarının olduğu bulundu. Delaware Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre 3 aylık bebeklerin, günlük hayatlarında en fazla gördükleri ırk grubuna benzeyen yüzlere yönelik bir görsel tercihleri oluyor.
Aynı araştırma ekibinden gelen en yeni çalışma çerçevesinde yapılan bir deneyde ise küçük çocuklarda görülen bu bilinçsiz önyargıların değişebildiği görülüyor. Bu deney, on yıllık bir uluslararası araştırma projesinin bir parçası olarak yapıldı ve geçtiğimiz ay Gelişimsel Bilim dergisinde sonuçları yayınlandı.
Peki, bebeklerin neden bu tür önyargıları var? Bebekler farklı ırk gruplarını birbirinden ayırt edebilirken, daha az aşina oldukları bir ırk grubunun içindeki bireysel yüzleri birbirinden daha az ayırt edebiliyorlar. Örneğin; beyaz bir bebek, bireysel beyaz yüzler arasındaki farkı ayırt edebiliyorken, siyah ya da Asyalı yüzler arasındaki farklı yüzleri ayırt etmekte zorluk yaşıyor.
Başka bir deyişle, erken çocukluk yıllarında gerçekleşen bu öğrenmeler, görsel algılama temelli gibi görünüyor. Gerçek sosyal önyargılar çocuklar genellikle 3 ya da 4 yaşına gelene kadar devreye girmiyor.
Yine de araştırmacıların şöyle bir varsayımı var: Bebeklerin görsel önyargılarının, ileriki çocukluk ve yetişkinlik dönemlerindeki sosyal önyargılarının gelişmesiyle bir ilgisi olabilir. Ve bu nedenle erken yaştaki görsel önyargıları kırmak, uzun vadede sosyal önyargıların ortadan kaldırılmasına yardımcı olabilir.
“Eğer görsel ve sosyal önyargılar birbirleriyle bağlantılıysa, sosyal önyargıları görsel önyargılar yoluyla azaltabiliriz fikri üzerinde duruyoruz.” diyor çalışmanın başında yer alan Delaware Üniversitesi psikoloji ve beyin bilimi profesörü Dr. Paul Quinn.
Bu varsayımı test etmek için Delaware ve Çin’deki araştırmacılar, Afrikalı ve Asyalıların bireysel yüz fotoğraflarını teknoloji yardımıyla birbirine karıştırarak hangi ırktan olduğu belirsiz yüz fotoğrafları yarattı. Bu yüzlerden bazılarının memnun yüz ifadeleri bulunurken, bazıları daha sert ifadeliydi.
Araştırmacılar bu fotoğrafları yaşları 4 ile 6 arasında değişen Çinli çocuklara gösterdi ve onlardan bu yüzlerin Asyalı mı yoksa Afrikalı mı olduğunu belirlemelerini istedi. Çocuklar mutlu görünen yüzleri Asyalı ve sert görünümlü yüzleri ise Afrikalı olarak değerlendirme eğilimdeydiler.
Ardından araştırmacılar çocuklara beş farklı Afrikalı yüz fotoğrafı gösterdi ve yüzlerin her birine birer isim verdi. Bu, çocuklar yüzleri isimlerine göre tanıyana kadar 15 ila 30 dakika boyunca tekrarlandı.
Çocuklara hangi ırktan olduğu belirsiz yüzlerin fotoğrafları tekrar gösterildiğinde, kendi ırk gruplarına yönelik olarak gösterdikleri önyargı belirgin bir şekilde azaldı.
Peki, neden? Buradaki teori şu: Çocukların daha tanıdık gelen yüzlere yönelik algısal önyargısı, tanıdık olmayan yüzleri de birey olarak görmeye başladıklarında ortadan kayboldu.
“Bir (ırksal) kategorinin üyelerini genelleştirerek stereotipler oluşturulması sürecini, bireyselleşme yok ediyor olabilir.” diyor Quinn. Ancak bu etkilerin ne kadar sürdüğünü keşfetmek ve etkilerin sadece fotoğraflara maruz kalmanın sonucu olup olmadığını belirlemek için daha fazla araştırma yapmaları gerektiğini de ekliyor Quinn.
Sorulması gereken sorulardan birisi de insanları bireyselleştirmenin mutlaka dil yoluyla – yani onlara isim vererek – yapılıp yapılmaması gerektiği. “Her yüze özgü bir müzik sesiyle de aynı şeyi başarabilir miyiz? Çocuklardan yüzleri ezberlemelerini isteyerek de aynı şeyi yapabilir miyiz?” diye soruyor Quinn.
Araştırma, gerçek dünyada diğer ırk gruplarından gelen insanlarla bireysel etkileşimlere girmenin, oluşan stereotiplere karşı uzun bir yol almamızı sağlayacağını söylüyor.
“Eğer üstü kapalı önyargıları azaltmak istiyorsanız diğer ırk gruplarıyla deneyimler yaşanmasını sağlayın.” diyor Quinn. “Özellikle de diğer ırk gruplarının üyelerini kendine özgü kimlikleri olan farklı bireyler olarak algılamayı sağlayan deneyimler.”
Kaynak: https://www.huffpost.com/entry/children-racial-bias-study_n_55df5e01e4b029b3f1b1fa7c