Bu cümle 4,5 yaşında bir çocuğa ait. Cümleyi alt metinlerine bakmadan okuyacak olursanız aslında çocuğun söylediği doğru değil. İnanamayacağınız kadar oyuncağı var. Fakat yetmiyor. Çocuğa yetmeyenin ne olduğunu anlamak için cümlenin alt metinlerini okumak gerekiyor.
AVM’nin orta yerindeki oyuncakçının önünde ağlayan çocuk ve onu çekiştiren anne-baba fotoğrafı, çocuk meselesine herhangi bir noktadan bulaşmış herkes için tanıdık bir fotoğraftır. Bir çocuğun herhangi bir nesneyle bu kadar yoğun bir ilişki kurmasını hep garipsemişimdir. Bunun pek çok gerekçesi olabilir; sınırları doğru tanımlamamak, çocuğun her istediğini yapmak, anne-babanın suçluluk duygusu, çocuğun arkadaşlarının hepsinde o nesnenin olması…
Çocuğun karşılanmayan duygusal ihtiyaçlarıyla nesneler arasında kurduğu ilişki, pek çok farklı gerekçe arasında en çok önemsediklerimden biri.
Çocuğun bu yoğunlukta ilişki kurduğu ilk nesne, sıklıkla, biberon veya emzik oluyor. Emerken emzik ağzından fırladığı için ağlayan bebekleri hayal edin. Emzik hemen ağzının kenarındadır ama henüz emziği alıp ağzına götürecek gelişim düzeyinde değildir. Bu ihtiyacını karşılaması için bir yetişkini çağırmanın en kolay yolu ağlamaktır.
Pek çok farklı kaynak, bebeğin daha anne karnındayken emme refleksi gösterdiğini, emziğin bu emme ihtiyacını karşılayarak bebeğin kendini güvende hissetmesine yardımcı olduğunu yazıyor. Bu durumda aslında emzik üzerinden bebeğin karşılamak istediği ihtiyaç güven duygusu. Yani öncelikli olan emzik değil güven duygusu.
Anne-babalar çocuklarını rahatlatmak, susturmak gibi benzer gerekçelerle emzik kullanımına başvuruyorlar. Bu durumda emzik, karşılanmayan bir duygusal ihtiyacın yerini alması için bebeğin ağzına tutuşturulan bir nesneye dönüşüyor.
Eve geç geldiği için suçluluk hisseden babanın çocuğun sevgi ihtiyacını karşılaması için oyuncak alması, ev işlerinden vakit ayıramayan annenin çocuğun eğlence ihtiyacının karşılanması için televizyonu açması, sınıfta çocukla nasıl baş edeceğini bilmeyen öğretmenin çocuğun başarı ihtiyacına karşılık sürekli “sticker” dağıtması…
Emzik, televizyon, tablet, bilgisayar, oyuncak, sticker veya daha farklı bir “şey” çocuğun karşılanmayan duygusal ihtiyacı karşısında hissettiği gerilimi, kaygıyı, korkuyu rahatlatmak için kullanıldığında işler giderek karmaşıklaşıyor.
Winnicott, çocuğun parmağını emerken bir yandan da emdiği eldeki diğer parmaklar aracılığıyla yüzünü okşadığını düşünüyor…
Bebekle o nesnenin ilişkisini doğal olarak kabul eder ve destekleriz. Ağladığında hemen o nesneyi veririz, hatta evden çıkarken o nesnenin alındığından emin olmak isteriz. Çocuğun duygusal ihtiyacını bu nesneyle karşılaması, bazı uzmanların desteklediği bir durumdur. Bu durumu daha çok karmaşıklaştıran yetişkinin durum karşısındaki tutumudur.
Çocuğun bakımından sorumlu olan yetişkin olarak çok zorlandığımız anlar oluyor. Yetişkinler dünyasının sorumlulukları ile çocuğun ihtiyaçlarının çakıştığı noktalar, tahammül düzeyinin çok azaldığı anlar olabiliyor. Verdiğimiz bir sözden dolayı hızlıca evden çıkmamız gerekirken, çocuk evin içinden çıkmamakta direnirse durumu yönetmek zorlaşabilir. Böylesi durumlarda durumu yönetmek için çocuğu rahatlatan veya oyalayan bir nesneden yardım almak işimizi kolaylaştırıyor.
Bu durumun sık tekrar etmesi ise çocuğun duygusal ihtiyaçları ve nesne arasında doğrudan bir ilişki kurulmasına neden oluyor. Her vicdan azabı duyduğumda çocuğa oyuncak alırsam, çocuğun da kendi değerini ona verilen nesne üzerinden tanımlaması sürecini desteklemiş olurum. Onun için de oyuncağa ulaşmak, temelde sizin ona verdiğiniz değerin temsilcisidir.
Sevgi, değer, ilgi, anlaşılma gibi duygusal ihtiyaçlarla ilgili konuşmuyorsanız, bu ihtiyaçlar tamamen görünmez bir hal alabilirler. Çocuğun karşılanmayan ihtiyaçlarına duyarsızlaşması ve o ihtiyaçlarını görmezden gelmesi çok daha rahatlatıcıdır. “Benimle ilgilen!” deme olgunluğunu tam olarak kazanmamış çocuk, ağlayarak o ilgiyi belki alamaz ama oyuncağı aldırabilir.
Emzik kullanımına çok erken başlayan annelerin, çocuğu emzirmekten ve çocuğun ağlama sesinden utandığı verisine ulaşan araştırmalar var. Bazen yetişkin olarak ihtiyaçlarımızdan dolayı çocuğun temel ihtiyaçlarını karşılayamayabiliyoruz. Bu anne-baba ve çocuk ilişkisinin temel yapılarından biri. Fakat bu durumu herhangi bir nesneyle kapatmaya çalışmak ve durumu sürekli hale getirmek, ne bizim ne de çocuğumuzun yararına olmayabilir.
Çocuklar herhangi bir nesne için kendilerini harap ettiklerinde anne-baba olarak “Çocuğumun şu anki duygusal ihtiyacı ne olabilir?” diye düşünmek işinizi kolaylaştırabilir. Şefkat, sevgi, ilgi ve anlayış o anın çözümünün anahtarı olabilir. Duygusal ihtiyaçla nesnenin yer değiştirmesi çok kısa sürede olmamıştır, dolayısıyla süreci terse çevirmek de birden olmayacaktır.
Duygusal ihtiyaçlara odaklanmanız, çocuğun gerginliğinin azalmasına yardımcı olacaktır. Hiçbir çocuğun bir cep telefonuna, tablete ya da televizyona ihtiyacı yoktur. Duygusal ihtiyaçları fark etmek ve tekrar diyaloğun doğrudan bir parçası haline getirmek, çocuğun gelişimini destekleyecek ve anne-baba çocuk ilişkisinin kalitesini artıracaktır.
Unutmayın asıl olan nesneler değil duygusal ihtiyaçlardır…
Yılmaz Erdal