Günümüz toplumunda, yaratıcı düşünmenin taşıdığı önem ve değer üzerinde tam bir uzlaşı bulunmuyor. Yaratıcı olmanın ne anlama geldiği hakkında anlaşmaya varılamaması, sorunun bir yanını oluşturuyor. Yaratıcılık hakkında farklı kişiler birçok farklı düşünce taşıdığına göre, kavramın değeri ve önemi üzerinde uzlaşma sağlanamaması hiç şaşırtıcı değil. Birçok kişiyle bu konuyla ilgili yaptığım görüşmelerde, hepsinde ortak olan çok sayıda yanlış kanıyla yüz yüze geldim.
1. Yaratıcılık Sanatsal Anlatıma Özgüdür
Ressamlara, heykeltraşlara ve şairlere, yaratıcı olmalarından ötürü değer verir, hayranlık duyarız. Ama onların dışındaki insanların da yaratıcı olabileceklerini bilmemiz gerekir: Örneğin bilim insanları, yeni bir kuram geliştirirken yaratıcılık sergileyebilirler. Hekimler, hastalıklara tanı koyarken yaratıcı olabilirler. Yeni ürünler geliştirirken, girişimciler yaratıcı olabilirler. Sosyal hizmet uzmanları, yardıma muhtaç aileler hakkında yeni stratejiler tavsiye ederken yaratıcı olabilirler. Siyasetçiler, yeni politikalar oluştururken yaratıcı davranabilirler.
Öyle inanıyorum ki, yaratıcılık kavramının sanatsal anlatımla bağlantılı olduğu genel kanısı, anne-babaların yaratıcılığın değerini küçümsemelerine neden oluyor. Ebeveynlerle yaratıcılık hakkında konuştuğumda, çoğu zaman, onların sanatsal anlatımdan söz ettiğimi sandıklarını görüyorum. Çünkü anne-babaların çoğunluğu için, çocuklarının kendilerini sanatsal olarak ifade edebilmeleri öncelikli değildir. Onlara göre, çocukların yaratıcı olmaları “iyi”dir, ama olmazsa olmaz değil. Bu düşünme biçimiyle arama mesafe koymak için, ben genellikle “yaratıcılık” yerine “yaratıcı düşünme” deyişini kullanmayı yeğlerim. Çünkü ebeveynler “yaratıcı düşünme”yi duyduklarında; sanatsal anlatıma odaklanmak yerine, çocuklarının geleceği için zorunlu bir şeylerden söz edildiğini görme eğilimindedir.
2. Toplumun Yalnızca Küçük Bir Kesimi Yaratıcıdır
Kimilerine göre, “yaratıcı” ve “yaratıcılık” sözcükleri yalnızca tamamen yeni buluş ve düşünceler için kullanılmalıdır. Bu görüş açısıyla bakıldığında, Nobel Ödülü kazanmış olanlar ile yapıtları belli başlı müzelerde sergilenen sanatçılar yaratıcıdır, ama geri kalanlarımız değil.
Konu üzerinde çalışan araştırmacılar bu tip yaratıcılığı kimi zaman Büyük Yaratıcılık ya da “Büyük Y” diye adlandırırlar. Ben daha çok, araştırmacıların Küçük Yaratıcılık (Küçük Y) dedikleri yaratıcılıkla ilgileniyorum. Günlük yaşamda yararlı olacak bir düşünce ortaya attığınızda, bu Küçük Yaratıcılıktır.. Geçmişte binlerce – veya milyonlarca – kişinin de aynı düşünceleri ortaya atmış olması önemli değildir. Düşünceniz yeniyse ve sizin işinize yarıyorsa, o Küçük Yaratıcılıktır.
Kâğıt ataşının bulunması “Büyük Y” idi. Öte yandan, günlük yaşamda her zaman birileri kâğıt ataşının yeni kullanım biçimlerini bulabiliyor; işte bu da “Küçük Y”dir.
Eğitimciler kimi zaman “Büyük-Y”ye çok fazla önem verirken, “Küçük Y”ye yeterince eğilmezler. Birkaç yıl önce, bir eğitimci gruba, yaratıcılık hakkında bir sunum yapmıştım. Oturumun sonundaki soru-cevap bölümünde, bir eğitimci; yaratıcı olma şansı en yüksek öğrencileri ortaya çıkarabilmek için, yaratıcılık değerlendirme yöntemlerinin geliştirilmesinin büyük önem taşıdığını söylemişti. Bana kalırsa, bu tam da yanlış olan görüştür. Herkes (Küçük-Y) yaratıcı olabilir; bize düşen, herkesin, içindeki henüz ortaya çıkmamış yaratıcılık yetisinin tamamına ulaşmasına yardımcı olmaktır.
3. Yaratıcılık Kafada bir Şimşek Çakmasıyla Doğar
Halk arasında yaratıcılık hakkındaki anlatılar genellikle, önemli bir “Buldum!” anı etrafında dönüp durur. Onları suya batırarak (ve taşan suyun niceliğini ölçerek) düzensiz nesnelerin hacminin hesaplanabileceğini fark ettiğinde, Arşimet (Yunan bilim insanı, MÖ 287-212) hamamda “Eureka!” (Buldum!) diye bağırmıştı. Isaac Newton (İngiliz bilim insanı, 1643-1727) yerçekimi kuvvetinin evrensel yasasını, başına bir elmanın düştüğü ağacın altında otururken buluvermişti. August Kekule (Alman kimyager, 1829-1896), hayalinde, kuyruğunu yiyen bir yılanla oyalandıktan hemen sonra, benzen halkasının (*) yapısını ortaya çıkarmıştı.
Ama bu türden “Buldum!” anları, eğer varsa tabii, yaratma sürecinin pek küçük bir bölümünü oluşturur. Bilim insanı, mucit ve sanatçıların büyük çoğunluğu, yaratıcılığı uzun-dönemli bir süreç olarak kabul etmektedirler. Sanatta modernizmin öncülerinden biri olan Constantin Brancusi (Romen sanatçı, 1876-1957) şöyle der: “Yaratıcı olmak, Tanrı’dan gelen bir yıldırımla çarpılmak demek değildir. İrade ve tutkuyla donanmış olmaktır.” Thomas Edison’un (Amerikan mucit ve işadamı, 1847-1931) çok bilinen sözleriyle, yaratıcılığın yüzde biri esinden, yüzde doksan dokuzu çok çalışmaktan oluşur.
Ama bu çok çalışıp çabalama sırasında kişi neler yapar? “Buldum!” anından önce ne türden etkinliklerde yer alır? Olay yalnızca sıkı çalışmadan ibaret değildir. Yaratıcılık; merakla girişilen keşif ile oyunla yapılan deneyleri ve sistematik incelemeleri harmanlayan özel türde bir sıkı çalışmadan doğar. Yeni düşünceler ve kavrayış biçimleri bize, kafada bir ampul yanması ile doğuyor gibi görünebilir. Oysa onlar genellikle uzun hayal kurma dönemlerinin, yaratımın, oyunların, paylaşımların ve derin düşünmelerin sonucunda ortaya çıkarlar. Yani, Yaratıcı Öğrenme Spirali aracılığıyla başvurulan sayısız yineleme sonrasında.
4. Yaratıcılık Öğretilemez
Çocukların dünyaya merakla dolu olarak gözlerini açtıklarına kuşku yoktur. Dokunmak, etkileşime girmek, keşifler yapmak ve anlamak isterler. Biraz büyünce, artık kendilerini ifade etmek isterler: Konuşarak, şarkı söyleyerek, dans ederek, resim yaparak, oyuncaklarıyla bir şeyler inşa ederek.
Kimileri, çocukların yaratıcılığını desteklemenin en iyi yolunun onların yolundan çekilmek olduğunu düşünür: Yaratıcılığı öğretmeye çalışmamalısınız; yalnızca kenara çekilin ve bırakın çocukların doğuştan gelen merakı işi eline alsın. Ben kendimi bu bakış açısına biraz yakın hissediyorum. Şu bir gerçek ki, kimi okulların ve ailelerin katı yapılanması, çocukların merak duygusunu ve yaratıcılığını bastırmaktadır. Eğer öğretmekten anladığınız, çocuklara nasıl yaratıcı olunacağı hakkında bir kurallar ve yönergeler dizisi dayatmaksa, yaratıcılığın öğretilemeyeceği görüşüne katılırım.
Bununla birlikte, yaratıcılığı beslemeniz mümkündür. Her çocuk yaratıcı olmaya yatkın olarak doğar, ama yaratıcılık ille de kendiliğinden gelişecek değildir. Beslenmesi, yüreklendirilmesi ve desteklenmesi gerekir. Bir çiftçinin veya bahçıvanın, bitkilerin serpilip büyümeleri için en uygun ortamı oluşturmaya özen göstermesine benzer bu süreç. Bunun gibi, içinde yaratıcılığın gelişip büyüyeceği bir öğrenme ortamı da oluşturulabilir.
Öyleyse, evet, yaratıcılığı öğretebilirsiniz; yeter ki öğretmenin kendine özgü ve karşılıklı etkileşime dayalı bir süreç olduğuna inanın.
(*) Benzen halkası: Bir organik kimyasal bileşik olan benzenin, halka biçiminde birleşmiş altı karbon atomundan oluşan molekülünün çizimine verilen ad.
Kaynak: https://www.edutopia.org/article/4-myths-about-creativity