Geçen gün çocukların bir maçında, saha kenarındayken bir babayla laflıyordum. Beslenmenin sağlık üzerindeki etkilerine inanmadığını çünkü çocukluğu boyunca sucuklu sandviç, mısır gevreği ve beyaz ekmek; tatlı niyetine de kremalı hazır kek yediğini söyledi. Çocukluğunda tükettiği onca abur cubura rağmen şu anda sağlıklı olduğuna göre çocukları da sağlıklı olacaktı.
Bu iddiayı daha önce de duymuştum.
Evet, belki de bu ebeveyn gerçekten sağlıklı olabilir. Yine de, bir kuşak olarak baktığımızda, bizler sağlıklı değiliz.
Son 50 yıl içinde tıptaki gelişmeler insanların kalp krizlerin atlatmasını, tansiyonun tedavi edilebilmesini, yüksek kolesterolün dengede tutulmasını sağladı. Artık, eskiden yapılamayan ameliyatlar yapılıyor, yepyeni ilaçlar ve tedavi yöntemleri var. Kulağa çok iyiymiş gibi geliyor, öyle değil mi? Ancak, örneğin Amerikalıların ortalama yaşam süresi, pek çok gelişmiş ülkedeki insanlara göre daha düşük.
Daha sağlıklı olmayıp, daha fazla hastalandığımıza inanmıyorsanız Dünya Sağlık Örgütü’nün Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’ne kulak verin (veriler Birleşik Devletlere aittir):
- Amerikalı yetişkinlerin yaklaşık yarısının en az bir kronik sağlık problemi var. Yetişkinlerin dörtte birinde bu oran iki veya daha fazlasını buluyor. Yine de kronik hastalıklar, en çok önlenebilen sağlık problemleri arasında yer alıyor. Bunlar arasında kalp rahatsızlıkları, inme, kanser, şeker, obezite ve artrit bulunuyor.
- Her beş yetişkinden birinin muzdarip olduğu diyabet, Amerika’da maluliyetin en yaygın sebeplerinden birisi. Eskiden sadece yetişkinlerde rastlanan Tip 2 diabet, on beş yıl önce çocuk diabet vakalarının %3’ünü kapsamaya başladı, günümüzdeyse bu oran %45’e kadar çıktı.
- Amerika’da yetişkin ve çocuklardaki obezite oranı 1960’lardan sonra iki katına çıktı. Yetişkinlerdeki obezite oranı özellikle 1980’den sonra hızla arttı.
- 2010 ile 2012 yılları arasını kapsayan Ulusal Sağlık Araştırması sonuçlarına göre, 52,2 milyon yetişkinde, obezitenin risk faktörlerinden olan artrit bulunuyordu ve bu sayının artması bekleniyordu.
2013 yılında, Tıp Enstitüsü ve Ulusal Araştırma Konseyi, senatoya ürkütücü bir rapor sundu. Rapora göre Birleşik Devletler’deki ortalama yaşam süresi ve hayatta kalma oranı geçtiğimiz yüzyıla göre artmış olsa da, “Amerikalılar diğer gelişmiş ülkelerde yaşayan insanlara göre daha fazla yaralanıyor ve hastalanıyor.” Son otuz yıl içinde, ortalama yaşam süresindeki fark da giderek artıyor.
Peki bunun sebebi ne? Cevap, kremalı kek kadar basit değil. Elbette yediklerimizin de bunda katkısı var ama başka faktörler de bulunuyor.
- Bizler, video oyunları, televizyon ve bilgisayarla büyüyen ilk kuşağız, daha haraketsiz bir hayat sürüyoruz.
- İnsanlar artık dışarıda daha az vakit geçiriyor, daha çok arabaya biniyor. Eskiden oyun alanlarında ya da parklarda buluşulurdu, şimdi şeker yüklü yiyeceklerin satıldığı ve insanların sadece oturarak sohbet ettiği kafelerde buluşuluyor.
- Bu kuşağın yetişkinleri her köşe başında bir hamburgeci görerek büyüdü. Eric Schlosser, “Fast Food Ulusu” adlı kitabında, 1970’te 6 milyar dolar olan fast food satışlarının 2000’de 110 milyar dolara ulaştığını belirtiyor.
- BPA (Bishepenol-A) katkılı konservelere ve kimyasal maddelerle dolu dondurulmuş gıdalara kolayca erişebiliyoruz.
- Kişi başına düşen sentetik gıda boyası tüketimi 1955’ten bu yana beş kat artmış durumda.
İşin kötüsü, tüm bunlar çocuklarımız için de geçerli. Yetmezmiş gibi, havada daha fazla kimyasal madde, mısırlarımızda daha fazla pestisit ve etlerimizde daha fazla antibiyotik bulunuyor.
Yani anne babalar olarak gerçeklerle yüzleşelim. Evet, biz zamanında işlenmiş gıdalarla büyümüş olabiliriz ama artık kendi anne babalarımızdan daha fazla şey biliyoruz. Gezegenimiz artık eskiye göre daha zehirli, çocuklarımız artık daha az hareket ediyor. Ayrıca kanıtlar, kuşağımızın sandığımız kadar da sağlıklı olmadığını gösteriyor.
Çocuklarınızın diabeti, şiddetli gıda alerjileri ya da gıda ve çevre faktörlerinden etkilendiklerini gösteren belirtileri olmayabilir ama yine de, muhtemelen gelmiş geçmiş en sağlıksız kuşağa dahil olmamalılar. Çocuklarımız kendilerini çevreden ve beslendikleri gıdalardan koruyamazlar, onları korumak bize düşüyor. Hepimiz çocuklarımızı seviyoruz ve bu, başkalarının değil bizim çözmemiz gereken bir problem.