Bundan yıllar önce ortaokulda ders vermeye yeni başlamış genç bir öğretmenken, bazen çocuklara sonrasında çok pişmanlık duyduğum şeyler söylerdim. Bugün artık öğretmenler yetiştiriyorum. Son birkaç yıldır, öğretmenlerin öğrencilerine sonradan pişmanlık duyacakları başka sözler söylediklerine şahit oldum. Yakın bir zaman önce lisansüstü dersler alan ve öğretmenlik yapan öğrencilerime, öğrencilerine hiç sonradan pişman oldukları bir şeyler söyleyip söylemediklerini sordum. Bu pişmanlıkları dinledikten sonra ve öğrencilerle, öğretmenlerin söyledikleri ve kendilerini rahatsız eden şeyler hakkında konuştuktan sonra asla söylenmemesi gereken şeylerin bir listesini yaptım.
Bunların bazıları kontrol sorunlarıyla, bazıları motivasyonla ve çoğu da sınıf yönetimiyle ilgili. Hepsi de hayal kırıklığı ve/veya öfkeyi yansıtıyor. Gelin bu yeni eğitim yılında bu sözleri konuşma dilimizden silelim!
1. “Potansiyelin var ama sakın kullanma.”
Öğrenciler bunu duyduklarında kendilerini hakarete uğramış gibi hisseder ve bazıları bunu daha iyisini yapmak için bir meydan okuma olarak görse de çoğu motivasyonlarını kaybeder. Bunun yerine ilgi dolu bir şekilde şöyle deyin: “Tam potansiyeline ulaşman için sana nasıl yardımcı olabilirim?”
2. “Beni hayal kırıklığına uğrattın.”
Elbette hepimiz bazen öğrencilerimizin yaptıkları şeylerden dolayı hayal kırıklığına uğrarız. Bu hayal kırıklığını açık olarak ifade etmenin sonucu, bunu söyleme şeklimize olduğu kadar kullandığımız kelimelere de bağlıdır. Ama öğrenciler bana bir öğretmenin bunu söylemesinden nefret ettiklerini söylediler. Bu sözdeki problem geçmişe dönük olması. Daha faydalı bir yaklaşım geleceğe dönüktür. Alternatif olarak şunu kullanabilirsiniz: “Bir dahaki sefere benzer bir durumda bulunduğunda daha verimli bir karar vermek için ne yapabileceğini düşünüyorsun?”
3. “Ne dedin sen?”
Bu, davranışıyla ilgili bir öğrenciyle özel bir konuşma yaptıktan ve yanından uzaklaştıktan sonra o öğrencinin bir şeyler fısıldadığını duyduğunda bazı öğretmenlerin başvurduğu bir meydan okumadır.”Ne dedin sen?” tansiyonu artırmak için atılan bir yem gibidir. Gerçekten fısıldadığı şeyin ne olduğunu bilmek istiyor musunuz? Duyulmayan cevabı dikkate almamak daha iyidir. Her zaman son sözü sizin söylemeniz gerekmiyor.
4. “Eğer bunu senin için yaparsam, herkes için yapmam gerekiyor.”
Adil demek, eşit olmak demek değildir. Herkese aynı şekilde davranıp adil olamazsınız. Her öğrenci kendisine yardımcı olacak şeye ihtiyaç duyar ve her öğrenci farklıdır. Ayrıca kimse kendisini “sürünün” bir parçası gibi görmek istemez. Şöyle demek daha iyi olabilir: “Bunu yapabileceğimden emin değilim, ama öyle ya da böyle ihtiyaçlarını karşılamak için elimden gelenin en iyisini yapacağım.”
5. “Bu kurallara aykırı.”
Kurallar davranışlarla ilgilidir. Bir problemi çözmek için genellikle insanların seçebileceği pek çok davranış şekli vardır. Bunların bazıları kurallar dahilinde olabilir. Bunun yerine şunu söylemeyi deneyin: “Bakalım ihtiyacını kurallar dahilinde karşılayabileceğim bir yol var mı?”
6. “Kardeşin senden daha iyiydi.”
Asla kardeşleri ya da başkalarını pozitif ya da negatif bir yolla kıyaslamayın. Kıyaslamalar sadece sorun yaratır. Üstelik öğrenci madalyonun hangi tarafında olursa olsun. Torunlarım bana sürekli “En çok hangimizi seviyorsun?” diye sorar. Ya onlara bir cevap verseydim?
7. “Bakın, Toby ne güzel oturuyor.”
Bu, sınıfı oturtmak için yapılan bir manipülasyondur. Bunu söylemek, çocuklara manipülasyonun işe yaradığını öğretir. Gerçeği doğrudan söylemek daha iyi olabilir: “Sınıf, lütfen oturun.” Ayrıca herkesin önünde pozitif bir şeyden dolayı ön plana çıkarılmayan her öğrenci size alınacaktır. Bu yöntemi kendim de kullanıyordum bir zamanlar. Bence işe yarasa bile, negatif etkisi pozitif etkisine göre çok daha ağır basıyor.
8. “Asla bir şey olamayacaksın.”
Bu sadece bir hakaret değil, aynı zamanda genellikle yanlış bir sözdür. Ben gençken, asla öğretmen olamayacağım söylenmişti bana. Kim bilir kaç harika insana bu söz söylenmiştir? Kaçınız bu sözü duydunuz?
9. “Kim olduğunu sanıyorsun?”
Gerçekten kim olduklarını sandıklarını bilmek istiyor musunuz? Bu soru aslında şunu söylemek anlamına geliyor: “Sen benim kadar önemli değilsin!” Bu düpedüz kibirli ve güç mücadelesine girişen bir iletişim şeklidir.
10. “Sen hiç susmaz mısın?”
Bu, öğrenciye konuşmayı bırakmasını söylemenin küçümseyici bir yoludur. Bir soruya bu şekilde başlamayın: “Sen hiç _______?” Boşluğu istediğiniz davranışla ya da tutumla doldurabilirsiniz: “dinlemez misin?”, “ödevini yapmaz mısın?”, “çalışmana ilgi göstermez misin?” İğnelemekten kaçının ve hissettiklerinizi doğrudan söyleyin.
11. “Şu anda meşgulüm.”
Eğer bir şekilde size ihtiyacı varsa, asla bir öğrenciyi hemen başınızdan atmayın. Ona değer verdiğinizi göstermek için şöyle diyebilirsiniz: “Şu anda çok meşgulüm, ama sen de benim için çok önemlisin. Eğer çok acil bir şey değilse, konuşmak için daha uygun bir zaman bulalım mı? Aklında ne olduğunu gerçekten dinlemek isterim.”
12. “Eğer birisi _______ , bütün sınıf _______.”
Toplu cezalandırma asla uygun değildir. Toplu cezadan kaçınmamız için pek çok sebep var, ama bunların en önemlisi şu: Eğer öğrencilerimizin kendi davranışlarının sorumluluğunu almalarını öğrenmelerini istiyorsak, kendi seçimleri için biraz olsun tahmin edilebilir sonuçlara ihtiyaç duyarlar. Yapmadıkları bir şey için cezalandırıldıklarında ise dünyayı, davranışlarının sonuçlarının seçimleriyle hiçbir ilgisinin olmadığı tahmin edilemez bir yer olarak görürler. Çocukların öğrenmesini istediğimiz şey bu değil.
13. “Neyin var senin?”
Bu soru, bir kusuru ya da kusurlu bir öğrenciyi ima eder. Hepimizin kusurları var. Bu yüzden bu soru sadece hakaret etmek niyetini taşır. Öğrencinin nasıl bir cevap vermesini bekliyorsunuz? “Benden nefret eden ve beni duygusal olarak taciz eden bir ailenin oğluyum mu?” Pek çok uzmanın dediği gibi herkes kendisi olmak konusunda mükemmeldir. Daha iyi bir yaklaşım şunu söylemek olabilir: “Bir problemin olduğunu görüyorum. Hadi birlikte bir çözüm bulmaya çalışalım.”
Eğer bir öğretmen öfkesine yenilir ya da hayal kırıklığına uğrarsa ve bu sözlerden birini yıl boyunca bir ya da hatta iki kere söylerse, bu anlaşılabilir bir şeydir. Çoğu öğrenci için saygı duydukları ve sevdikleri bir öğretmenle yaşadıkları nadir “felaketler” hiçbir şeyi değiştirmez. Ama eğer öğretmenle aralarında bir güven hissi oluşmadıysa, öğrenciler hakarete uğradıklarında ya da yanlışları yüzlerine vurulduğunda çok daha az affedici olurlar. Diğer taraftan, bir öğrenciye güzel ya da nötr bir şey söyleyebiliriz ama yine de bu, öğrenci tarafından bir hakaret gibi algılanabilir. Bu durumları engellemek zordur. Ancak üzücü olduğunu baştan bildiğimiz şeyleri söylemekten kaçınabiliriz.