Eğitimcilerin en çok istediği şey öğrencilerinin başarılı olmaları, öğrenmeyi sevmeleri ve eğitimin önemini kavramalarıdır. Öğrencilerimizin en az bizim kadar ilgili ve saygılı olmasını bekleriz. Hepsi değilse de öğrencilerimizin çoğunun da bunu istediğine inanıyorum ama sınıf kapılarından giren genç insanların çoğu, nörobiyolojik olarak, düşünmeden önce hissetmeye meyillidir.
Yük Taşımak
Eğitimcilerle öğrenciler çok şey taşırlar; araba anahtarları, sohbetler, yarısı tamamlanmış ev ödevleri, dolu dolu kahkahalar… Beynin limbik sisteminde, amigdala adında duygusal bir kontrol istasyonu bulunur ve burası hayatta kalmamız ve duygularımızla ilgili edindiğimiz verileri öncelik sırasına koyup öğrenmemiz için vardır. Çevremizi sürekli olarak tarar, çevremizle olan bağımızı ve güvende olup olmadığımızı kontrol ederiz. Bunlarla birlikte, şimdi mutsuz, sürekli savunmada ya da ilgisiz görünen öğrencilerimin aslında acı çekmekte olduklarını ve stres tepkisi verdiklerini öğreniyorum.
Amerika’da, 9-17 yaşları arasındaki gençlerin yüzde 29’unun kaygı ya da depresyon bozuklukları bulunuyor ve bu gençler eğitim hayatlarında da zorluk çekiyorlar. Çünkü beyin acı çekiyorsa, prefrontal korteksteki düşünme lobları kendilerini kapatıyor.
Travma ve Beyin
Travma nedir? Bu kelimeyi duyduğumuzda aklımıza korkunç deneyimler ya da ilişkiler gelir hep. Oysa bu, her zaman böyle olmak zorunda değil. Travma geçirmiş bir beyin aslında yorgun, aç, endişelenmiş, reddedilmiş ya da terk edilmiş birinin, yalıtılmışlık, endişe, öfke ya da korku hislerini ifade eden beyni de olabilir. Travma dolu deneyimler ani ya da belli belirsiz olabilir ama olumsuz deneyimlerle ilgili nörobiyolojik değişiklikler, duygusal beynimizin daha hassas bir korku tepkisi vermesine neden olur. Kendimizi stresli hissettiğimizde beynimiz ve vücudumuz hemen güvende olup olmadığımızı anlamaya çalışır; “Güvende miyim?” diye sormaya başlar. Limbik sistemimiz hemen buna tepki verir; kan basıncımız artar, nabzımız yükselir; kortizol ve adrenalin hormonlarını daha fazla salgılamaya başlarız. Korku tepkisinin aktif hale gelmesi, beynin kavrama ve öğrenmeyle ilgili bölümlerine de zarar verebilir.
Hepimiz nörobiyolojik olarak sosyalleşmeye ve diğer insanlarla bağ kurmaya hazır durumdayızdır. Çocuklar gelişme çağlarında sağlıklı bağlantılar kuramazlarsa beyinleri, sağlıksız ortamlar için de aynı bağlantıları yeniden kurar ve uyum sağlar. Beyin gelişimi herhangi bir yaşta ama özellikle de ilk gelişme çağlarında kesintiye uğrayacak olursa, problem çözme, derinlemesine düşünme ve duyguları yönetme becerileri zayıflar ve giderek kaybolur. Çocukların ve ergenlerin sağlıklı gelişebilmeleri ve bağ kurabilmeleri için uyarıcılara ve beslenmeye ihtiyacı vardır. Gelişimleri kesintiye uğramış öğrenciler, çoğu zaman kimseye güvenmeyen yetişkinler olarak okullarından mezun olurlar.
Beyni Hazırlamak
Öğrenmek ve problem çözmek için öncelikle beyni çalışmaya ve güvenlik hissine hazırlamamız gerekir. Kişi kendini iyi hissediyor ve bir şeyler öğreniyor durumdaysa, temporal lobdaki nöronların hareketsiz olması gerekir. Eğitimcilerin de, beynimizin durumunun ve bilinçaltımızdaki duygusal tetikleyicilerin, öğrencilerimizle karşı karşıya geldiğimizde güç mücadelelerine girmemize ve stresli tepkiler vermemize neden olabileceğini bilmesi gerekiyor.
Kendimizin ve öğrencilerimizin zihinlerinin dinginleşmesi için ne yapabiliriz?
Her şeyden önce, duyguların limbik sistemin dili olduğunu anlamamız gerekiyor. Stres içindeki bir öğrenci öfkelendiğinde ya da içine kapandığında ona söylediklerimizi duymayacaktır bile. Duyguların en sıcak olduğu anda öğrenciyle konuşmanın ya da disiplin sürecini işletmeye çalışmanın hiçbir faydası olmayacaktır. Stres tepkisini yatıştırmak için aşağıda üç öneri bulunuyor:
1. Hareket
Hareket etmek, stres ve korku tepkisini yatıştırma konusunda çok etkilidir. Öğretmenler ve öğrenciler hareket edebilecekleri alanları birlikte tasarlayabilirler. Labirent şeklinde tasarlanabilecek alanlarda öğrenciler yürüyüp hareket ederek amigdalalarını rahatlatabilirler. Şınav çekmek, olduğu yerde koşmak, zıplamak ve yoga hareketleri limbik beynin sakinleşmesini sağlayarak kişinin yeniden öğrenme ve düşünmeye odaklanmasına yardımcı olur.
2. Dikkat Yoğunlaştırma Alıştırmaları
Dikkat yoğunlaştırma alıştırmaları öğrencilere belli bir uyarıcı üzerine yoğunlaşırken derin nefes almayı öğretir. Günde bir iki kez öğrencilerimize nasıl derin nefes alacaklarını öğretirsek beyinlerinin dikkat yoğunlaştırma ve odaklanma becerilerini artırabiliriz. Bu uyarıcılar ses, görüntü ya da bir yiyeceğin tadı olabilir. Dikkat yoğunlaştırma alıştırmalarıyla kandaki oksijen oranı artar, beynin duyguları ve dikkati yönettiği frontal loblarına glukoz gider, böylece beyin problem çözme aşamasına geçer.
3. Beyni Anlamak
Öğrencilere kendi amigdalaları ve korku tepkilerini anlatmak çok etkilidir. Bu biyolojik sistemin binlerce yıl içinde bizi korumak üzere geliştiğini anlarsak, zihnimiz olumsuz deneyimlere doğal ve sıradan şeylermiş gibi tepki vermeye başlayarak rahatlar. Örneğin bir ortaokul öğretmeniyle öğrencileri amigdalaya, “Amy G. Dala” adını takmışlar. Beynimizin bu kadim, duyguyla harekete geçen bölümünü kişileştiren öğrenciler, kendi korku tepkileriyle arkadaş olmayı başararak olumsuz duygularının etkisini azaltmayı öğreniyorlar. Yaşadığımız şeyleri her zaman kontrol edemeyebiliriz ama onlara verdiğimiz tepkilerin yönünü değiştirebilir, disiplinimizin kontrolünü beynimizle ilgili bilimsel gerçeklere bırakabiliriz.
Kaynak: http://www.edutopia.org/blog/brains-in-pain-cannot-learn-lori-desautels