İnsanlar bugünlerde insanlık için endişe içinde. Sebebi, dünyanın her yerini saran terör saldırıları olabilir. Amerika’daki başkanlık seçimleri sırasında yapılan kampanyaların tarzı olabilir. Sebep, pek çoğumuzun, insanların sürekli kaldıkları korkunç şeyler karşısında empati hissetmekten yorgun düşmemiz olabilir. Belki de şimdiki üniversite öğrencilerinin geçmiş kuşaklara göre daha narsistik olduğunu ve daha az empati kurduğunu gösteren veriler yüzünden endişeleniyoruzdur.
Eksik bir şeylerin olduğu kesin: Bu da insan olmak dediğimiz, türümüzün daha olumlu yanlarını tanımlayan şeylerin ta kendisi. Ya da empati, bir davranışın başkalarını nasıl etkileyeceğini anlamak, anlaşmazlıkları sürtüşme olmaksızın çözmek, bir başkasının bakış açısını anlayabilmek ve dürüstlük gibi özellikler eksik. David Brooks’un Karakter Oluşturmak kitabında yazdığı gibi yoğun, sürekli iş peşinde koşulan, dikkatimizi yoğunlaştıramadığımız, başarıya ve statüye değer veren bir dünyada bu özelliklerin önemini gözden kaçırmak çok kolay.
Çocuklarımıza, yani insan türünün bir sonraki kuşağına ebeveynlik yaparken, onlara bir şeyler öğretip onları disipline sokarken ya da onlarla etkileşime girdiğimizde bu özellikleri öğretiyor ya da davranış modeli olarak gösteriyor muyuz? Yetişkinlerin dediğinin olduğu ve pek çok anne babanın neredeyse otomatik olarak uyguladığı, rağbet gören ebeveynlik stratejilerinin çoğunda durum böyle değil. Erteleme, üçe kadar sayma, çıkartma yapıştırılan tablolar, alınan ve geri verilen imtiyazlar hep yetişkinlerin yönlendirmesiyle ilerleyen ve insanın hedeflerine ulaşması üzerine kurulmuş tek taraflı stratejilerdir hep.
Peki, başka bir seçenek var mı? Ben gücü bir kenara bırakıp en temel anlamda ebeveynlerin çocukları üzerinde etki yaratacağı bir iş birliğine kaymayı savunuyorum. Bir çocuğun kendi ilişkileri ya da hayatını etkileyen sorunlar konusunda kendisini ifade etmesi, aslında onu gerçek hayata mükemmel bir şekilde hazırlar. Bu, körü körüne otoriteye riayet etmekten çok daha iyi bir hazırlıktır.
İş birlikçi ve ön-etkin (proaktif) çözümler olarak adlandırılan bu modeli, davranışsal olarak zorlayıcı çocuklar için uzun zamandır kullanıyorum. Bu yöntemin, güç kullanmaktan iş birliğine geçerlerse bütün kontrol ve otoritelerini kaybedeceklerinden ve beklentilerinin yerle bir olacağından endişe duyan anne babalar için korkutucu bir alan olduğunu da anlayabiliyorum. Kontrol bir yanılsamadır, hiçbir anne baba, çocuğunun yapacakları üzerinde kontrol sahibi değildir. Yapabileceğiniz en iyi şey etki yaratmaya çalışmaktır. Yetişkinler, çocukların sesine kulak verip hayatlarını etkileyen problemlerin çözümüne onları da dahil ettiklerinde çocuklar üzerinde çok daha etkili olur, söyledikleri çocuklara çok daha fazla ulaşır.
Her anne babanın mutlaka beklentileri vardır. Çocuğunuz bir beklentiyi karşılamakta zorlanıyorsa, o zaman çözmeniz gereken bir probleminiz var demektir. İşte asıl mesele bu problemleri nasıl çözdüğünüzdür. Problemleri tek taraflı mı, yoksa iş birliğiyle mi çözdüğünüz önemlidir.
Bir problem iş birliğiyle nasıl çözülür? Ön tahminle davranıldığında daha da etkili olan süreç üç adımdan oluşur: Empati aşamasında yetişkin, karşılanamayan bir beklenti üzerinden çocuğun endişelerini ya da bakış açısını anlamak için ondan bilgi alır. Yetişkinin kendi endişelerini değerlendirdiği aşama yetişkin endişelerinin tanımlanması aşamasıdır. Davet aşamasında çocuk ve yetişkin, her iki tarafı da tatmin edecek ve her iki tarafın da endişelerini dikkate alacak bir çözüm bulmak için çalışır.
Modelin uygulanması sırasında aşağıdaki temel noktaların unutulmaması gerekir:
Hangi beklentilerin karşılanmayacağı tahmin edilebilir: Çocuklar ve ebeveynler her gün aynı karşılanmayan beklentiler için herhangi bir çözüme ulaşmadan tartışır. Çocuğunuzun karşılamakta zorluk çektiği beklentilerin bir listesini hazırlayın. Listede, karşılanmayacağını önceden öngörebildiğiniz her beklenti, aslında önceden konuşup çözmeye çalışabileceğiniz bir problemdir.
Pes etmiyorsunuz, problem çözüyorsunuz: Bunu çocuğunuzla birlikte yapıyorsunuz. Problemleri bu şekilde çözdüğünüzde otoritenizi kaybetmiş olmuyorsunuz, problem çözen bir ortak kazanıyorsunuz.
Üç adım da gerçekten önemlidir: Çocuğunuzun endişeleri tanımlanmadığı ve açıklığa kavuşturulmadığı sürece problem çözülmeyecektir. Aynı şekilde, sizin endişeleriniz tanımlanmaz ve açıklığa kavuşturulmazsa problem çözülmeyecektir. Bulunan çözüm her iki tarafın da endişelerine hitap etmiyorsa problem kesinlikle çözülmüş sayılmaz.
Sadece bir problem çözmüyorsunuz, bir insan yetiştiriyorsunuz: Çocuğunuzla aranızda sürtüşmeye neden olan problemleri çözdüğünüzde bu anlaşmazlıktan kurtulmuş olursunuz. Ama yukarıdaki üç aşamayı takip etmek size sadece problem çözmekten fazlasını kazandırır. Empati aşamasında, çocuğunuz kendi düşüncelerini ve kaygılarını ifade edip dile getirmeye alışır ki bu onun ileride çok ihtiyaç duyacağı önemli bir hayat becerisidir. Siz de bir başka önemli hayat becerisi olarak onu dinlemeyi öğrenirsiniz. Yetişkinlerin düşünce ve kaygılarının tanımlandığı aşamada; çocuğunuz empati kurmayı, olaylara bir başkasının bakış açısıyla bakmayı ve kendi davranışlarının başkalarının hayatını nasıl etkileyebileceğini öğrenerek yine çok önemli hayat becerileri kazanırken siz de çözümlerden önce endişelerinizi dile getirmeye alışırsınız. Davet aşamasındaysa hem siz hem de çocuğunuz farklı çözüm yollarını araştırır, her iki tarafı da tatmin edecek ve anlaşmazlıkları sorunsuzca çözecek bir yöntem bulmaya çalışırsınız.
Çocuğunuzla sürtüşme yaşamanız ebeveynliğin kaçınılmaz bir parçası değildir: Eğer sorunları çözmek için birlikte hareket ederseniz bunu yaşamak zorunda değilsiniz.
Bunu bir alışkanlık haline getirin: Problemleri sadece arada sırada ya da tek taraflı çözümler işe yaramadığında birlikte çözmeyin, bunu her zaman yapın. Süreç zor olsa da üzerinde çalıştığınız beceriler için çaba harcamaya değer.