Hint yemeğinin tarifine göre fırındaki pişirme kabını yağlamam gerekiyordu. Bu benim ilk görevimdi. Yemek pişirme takımımdaki diğer öğrencilerin farklı görevleri vardı. Dokuzuncu sınıflardan biri çiğ tavuğu kesiyordu. Bir başkası sosun içindeki malzemeleri karıştırıyordu. Benimki kesinlikle en basit işti. Ya da ben öyle olduğunu düşünüyordum.
Pişirme kabının dibini çekinerek yağlarken sarı topak yığınları oluşmaya devam ediyordu. Bu bana önemli bir ders olmuştu: Soğuk tereyağ kolayca dağılmaz. Bıçağım yağ topaklarıyla kaplanmıştı.
Finli meslektaşım pişirme kabının üzerine eğildi ve “Neden ellerini kullanmıyorsun?” dedi. Benimle alay ediyor sandım. Ama sonra kendi deneyimlerime göre Finlandiyalıların genelde pek alaycı olmadıklarını hatırladım. “Ellerimi mi? Gerçekten mi?” dedim.
Başıyla onayladı. Ona güvenebileceğimi biliyordum. Her şeyden önce kıdemli bir ev ekonomisi öğretmeniydi. Bıçağımı tezgaha koydum, kollarımı sıvadım ve parmaklarımı tereyağa daldırdım. Ellerimin her yeri yağ olmuştu ama umursamadım. Bir dakika içinde pişirme kabını yağlamıştım bile. Dokuzuncu sınıf öğrencilerine dönüp, Amerikalı bir öğrenciyken bu dersi almış olmayı ne çok istediğimi söyledim.
***
Finlandiya’da bir Amerikalı olarak öğretmenlik yaptığım okuldaki sekizinci ve dokuzuncu sınıflar bu dersi seçmeli ders olarak alabiliyorlar. Bu bana anlamlı geliyor. Ev ekonomisi Amerikalı öğrencilerin kesinlikle ihtiyaç duyduğu türde bir dersti.
Bu dersi seçen bazı erkek öğrenciler olduğunu gördüğümde özellikle şaşırmıştım. Dahası mutfakta hiç de beceriksiz durmuyorlardı. Oldukça işinin ehli görünüyorlardı ve hiçbir şeyle dalga geçmiyorlardı. Dünyaya Finlandiya eğitim sistemini tanıtanlardan biri olan Finlandiyalı akademisyen Pasi Sahlberg bir gün bana, ev ekonomisi dersinin Finlandiya’daki erkek ortaokul öğrencileri arasındaki en popüler seçmeli ders olduğunu söyledi.
Ev ekonomisi öğretmeni olan Finli meslektaşım, bütün öğrencilerinin özellikle de erkeklerin derste çok ilerlediğini söyledi. Ardından Finlandiya’daki bütün yedinci sınıf öğrencilerinin her hafta üç saat ev ekonomisi dersi almaları gerektiğini öğrendim. Ağzım açık kalmıştı. Bu dersi Amerikalı bir ortaokul öğrencisi olarak aldığımı hayal bile edemiyordum.
Yedinci sınıfta öğrencilerin yemek pişirmek için bolca fırsatı oluyor, ama ev ekonomisi saatlerinde tek yaptıkları faaliyet bu değil. Tezgahları silerek temizliyorlar. Bulaşıkları yıkıyorlar ve aynı zamanda çamaşır da yıkıyorlar. (Öğretmenlerinin kirli önlüklerini onlar için yıkayacak halleri yok elbette!)
Her hafta iki saat “uygulama” ve bir saat de “teori” dersleri bulunuyor. “Ev ekonomisinin teorisi” kavramını ilk duyduğumda gülmüştüm, ama meslektaşım ve öğrencileri bunu hiç de tuhaf bulmuyordu. Bu ders saatinde öğrenciler bütçeleme, verimli enerji uygulamaları ve besleyici yemek yemeyi öğreniyordu. Öğrenciler çatal bıçağı, peçeteleri ve bardakları tam olarak nereye koymaları gerektiğini öğreniyorladı.
Masa kurmakla ilgili bir ders mi? Eğer tekrar bir yedinci sınıf öğrencisi olsaydım, dersin bu bölümünü ciddiye alır mıydım bilmiyorum. Bir dokuzuncu sınıf öğrencisini yakaladım ve ona bu soruyu sordum. Yedinci sınıftayken arkadaşları bu dersi ciddiye almışlar mıydı gerçekten?
Tereddüt bile etmeden cevap verdi: “Elbette, bilmemiz gereken bir şey bu.” Çok etkilenmiştim. Finlandiya’da pratik yaşam becerilerini öğrenmeye çok fazla değer veriliyor. Finlandiyalı eşim Johanna bunu harika bir şekilde özetledi: “Bu ülke insanları, evlerinde temizlikçileri ya da bakıcıları olması için yetiştirmiyor.”
***
Ev ekonomisi sınıfının içine göz gezdirdiğimde, bu öğrencilerin ne kadar becerikli olduklarını fark etmeye devam ettim. Küçük mutfaklarında ürettikleri işler bunun en iyi kanıtıydı. Hiçbir tandır et fazla pişmiş ya da az pişmiş değildi. Bütün el yapımı ekmekler pofuduk ve altın sarısıydı. Basmati pirinci yumuşaktı ama asla aşırı yumuşak değildi. Beş ya da altı kişilik gruplar halinde çalışarak tüm bunları bir saat içinde hazırladılar. Üstelik oturup bu Hint yemeğini telaşsız bir şekilde yiyecek zamanımız bile kalmıştı. Ve elbette çatalımı ve bıçağımı da olması gereken yerde bulmuştum.
Bu mutfak deneyimi bana kendi güçlü ve zayıf yanlarımı düşündürmüştü. İnsanlara daha çok “fikir” insanı olduğumu söyleme alışkanlığına sahip biriyim. Bana bir kağıt ve kalem verin ya da bir kitap, size iyi bir iş çıkarayım. Ama iş ellerimle bir şeyler yapmaya geldiğinde içler acısı durumdayım. En başından itibaren bir düşünce insanı olduğumu sanmıştım, ama bu sınfıtaki dokuzuncu sınıflar bu konuyu tekrar düşünmeye zorlamıştı beni. Acaba Amerikalı bir öğrenci olarak ellerimle bir şeyler üretme fırsatına sahip olmadığım için mi daha çok bir “fikir” insanı olarak görmüştüm kendimi?
Beşinci sınıf öğrencilerim haftada dört saatlerini sanat, ahşap ve dikiş derslerinde geçirerek elleriyle bir şeyler üretiyorlar. Hatta bu konulardaki ders saatleri matematik ders saatlerinden daha fazla! (Beşinci sınıf öğrencilerimin haftada üç saat matematik dersleri var.)
***
Okul başladığından beri kimsenin sanat, müzik, beden eğitimi, dikiş, ahşap ve yabancı dil gibi dersler için özel bir terim kullandığını duymadım. Benim gibi bir Amerikalı öğretmen için bu çok garip bir durumdu. Amerika’daki öğretmenler ve hatta ebeveynler bile bu derslere gerçek ders gözüyle bakmazlar. Bu yüzden bu derslerin tümüne “özeller” deriz.
“Özeller”, bu derslerin dil, matematik, tarih ve fen bilimleri gibi derslerden farklı bir konuma sahip olduklarını ima eder. “Özeller” öğrenciler için temel dersler değil, sadece ekstra derslerdir mesajını gizler.
Finlandiya’da ise bu derslere “bonus” gözüyle bakılmaz. Öğrencilerimin sınıf derslerinin tam olarak yarısı sanat, müzik, beden eğitimi, dikiş, ahşap ve yabancı dil derslerinden oluşuyor. Toplam 26 saatlik derslerin 13 saati “özellere” ayrılmış durumda. Her hafta matematik ve müziğe üç saat ayrılıyor.
Bu çok yönlü müfredatın Finlandiya’da var olmaya devam edip etmeyeceğini merak ediyorum çünkü standart testler bu ülkede neredeyse hiç bulunmuyor. Finlandiya’da öğrenciler lisenin sonunda teste giriyorlar ancak Finlandiyalı meslektaşlarımın dediğine göre bu testler ilkokul ve ortaokul düzeyindeki öğretimi ve öğrenmeyi asla engellemiyor. Oysa Amerika’da son yirmi yılda test edilen derslere (özellikle okur yazarlık ve matematik) verilen aşırı öncelik, Amerikalı öğrencilerin müfredattan edindiklerini inanılmaz derecede daralttı.
Ev ekonomisi dersindeki deneyimimin bana öğrettiği şey, bütün erkeklerin yemek pişirebileceği ve müzik, sanat ve ahşap gibi konuların “özeller” değil “esaslar” olduğudur. Ayrıca bu dersten sonra kendimi sadece bir “fikir” insanı olarak da görmemeye başladım. Her öğrenci, benim gibi olanlar da dahil, pek çok farklı alanda yetkinleşebilir. Öğrencilerin, kafalarıyla ve elleriyle üretmeleri için onlara çok çeşitli fırsatlar sağlayan bir eğitime ihtiyaçları var. Finlandiya’da bu hassas dengenin neye benzediğini çok net görebiliyorum.
Kaynak: http://taughtbyfinland.com/the-finnish-teenage-boys-who-cook/