Bir aile psikoloğu olarak yıllar içinde binlerce aileyle çalıştıktan sonra ebeveynlerin karşılaştıkları en yaygın çıkmazlardan birinin, çocuklarına onlardan istenen şeyi yaptırmak olduğunu fark ettim. Ve ebeveynlerin sorduğu en yaygın sorulardan birisi de bu amaca ulaşmak için kullanabilecekleri araçların neler olabileceğiydi.
Bu tür araçlardan biri de ödül ya da yıldız tabloları. Çocukların, diş fırçalamak, odalarını toplamak ya da ödevlerini yapmak gibi arzulanan davranışların karşılığı olarak ödüller ya da yıldızlar aldıkları bir çeşit “davranış düzeltme sistemi”. Çocuklar biriken yıldızlarını sonrasında ödüllere, gezilere ya da keyif aldıkları şeylere “harcayabiliyor”.
Ödül ya da yıldız tablolarının ne kadar yaygın kullanıldığına ve ne zaman ve nasıl bu kadar popüler hale geldiklerine dair bilimsel veri bulmak çok zor olsa da, gözlemlerimiz bu tabloların sadece okullarda değil ebeveynlikte de oldukça yaygın kullanıldığını gösteriyor. “Yıldız tablosu”, “ödül tablosu” ve benzerleri için yapılan Google aramalarında çok yüksek sayıda sonuç çıkıyor karşımızda (İngilizce aramalarda toplamda 1 milyondan fazla).
Ödül sistemlerinin aile hayatının içine bu kadar girmesi fenomenine, “ödül ekonomisi” adını vermek istiyorum ben. Ödül ekonomilerinde çocuklar, arzu edilen davranışı bir ödül ile takas etmeyi öğreniyor. Bazen ödül doğrudan bir oyuncak, dondurma ya da kitap formunda geliyor. Bazen de “değeri”, daha ileri bir tarihte takas edilmek üzere yıldızlarda ya da başka şeylerde birikiyor. Ödül ekonomileri, sistem ne olursa olsun, iyi davranış için “transaksiyonel bir model” sunar bize. Bu ne demek: Çocuklar iyi davranış için bir ödül beklemeye ve bu davranışı “karşılıksız” gerçekleştirmek konusunda tereddüt etmeye başlar bir hale gelir. 8 yaşında bir çocuğun kardeşine yardım etmek için bir ödül talep etmesi gibi.
Yıldız ve ödül tablolarının tehlikelerinin başında, çok tartışılan, çocukların içsel motivasyonlarını baltalama riski ya da ödüller çekiciliğini kaybettiğinde daha fazla ve daha iyi ödüller sunma ihtiyacı geliyor. Ama belki de daha üzücü olan, ödül ekonomilerinin aynı zamanda çocukların ilişkiler üzerindeki düşüncelerini etkilemesi.
Bazen çocuklara sadece diş fırçalama gibi gündelik işler için değil, aynı zamanda sosyal bilimcilerin olumlu sosyal davranışlar adını verdiği yardım etmek, işbirliği yapmak ve paylaşmak gibi davranışlar için de ödüller sunuluyor. Araştırmalar, bu tür sevgi ve ilgi dolu davranışların karşılığı olarak çocuklara maddi ödüller sunulmasının, gelecekte çocukların yardımsever davranışlarını azaltabileceğini ve doğuştan gelen başkalarına yardım etme eğilimlerini yok edebileceğini gösteriyor.
“Davranışsal ekonomi” anlayışı, bu etkiyi açıklamamızı sağlıyor. Bu bakış açısına göre ödül ekonomisinde yetiştirilen çocukların sorunlu “Benim bundan çıkarım ne?” tutumu, sosyal normların (insanların eylemlerini şekillendiren görünmez güçler) pazar normları (ödemeler, borçlar, sözleşmeler ve müşteriler sistemi) ile çatışmasına gösterilen öngörülebilir bir tepki.
Deneylerle bu iki normun etkilerini inceleyen davranışsal ekonomist ve Duke Üniversitesi profesörü Dan Ariely, iki norm aynı durum içinde bir araya geldiğinde, pazar normlarının sosyal normlara üstün geldiğini yani odağın ilişkilerden çıkıp ticari alışverişe döndüğünü bulduğunu söylüyor.
Ariely, Akıldışı Ama Öngörülebilir: Kararlarımızı Biçimlendiren Gizli Kuvvetler isimli kitabında yer verdiği yaşanmış bir örnekte, çocuklarını almak için geç gelen ebeveynlerin sayısını azaltmaya çalışan bir çocuk yuvasının yaşadığı bir deneyimi anlatıyor: Yuva, geç gelen ebeveynleri cezalandırmak için para cezası uygulamaya karar veriyor. Para cezası uygulaması başladıktan sonra yuvadakiler geç gelen ebeveynlerin sayısında bir artış olduğunu fark ediyor. Neden peki? Yuva, pazar normları dünyasına ait olan para cezasını hayata geçirerek farkında olmadan sosyal normların önünü kesti. Daha önce ebeveynler yuva çalışanlarına sıkıntı verdikleri için kendilerini kötü hissediyor ve geç kalmamaya çalışıyorlardı (sosyal bir norm); şimdi ise geç kalmak, bir pazar normu tarafından yönetiliyordu yani vicdanları rahat bir şekilde para cezasını ödeyebiliyorlardı. Yuva, geç kalmaya bir fiyat biçmişti ve ebeveynlerin çoğu bunu ödemeye razıydı.
Benzer şekilde, ebeveynler çocukların iyi davranışlarını bir ödülle karşıladıklarında, geleneksel olarak sosyal normların hüküm sürdüğü aile hayatına pazar normlarını getiriyorlar. Ariely, yıldız tabloları gibi ödül sistemleri konusunda ebeveynlere uzun vadeli etkileri de göz önünde bulundurmalarını tavsiye ediyor: “Ödül sistemleri kısa vadede tatmin edici bir çözüm sunar. Ama ne pahasına? Ya çocuklar aile içindeki varlıklarını bir iş olarak görmeye başlarsa ne olur?”
Ariely, bu tür bir “transaksiyonel” zihniyetin iyi niyeti nasıl azalttığına dair kişisel bir örnek de veriyor: Ariely bir keresinde, fakülte üyelerinin ders verme gerekliliklerini yerine getirdiklerinden emin olmak için bir puan sistemi kullanan bir üniversitede çalışır. Puan kazanmanın formülünü bir kez öğrendikten sonra Ariely, bundan nasıl faydalanacağını yani en fazla puanı kazanmak için mümkün olduğunu kadar az iş yapmayı keşfeder. “Yılda sadece bir ders vererek 112 puan almayı başardım. Çok fazla öğrencisi ve çok fazla asistanı olan bir dersim vardı. Ben de bu formülü en iyi şekilde kullandım.”
Şu an çalıştığı üniversite ise tam tersi bir şekilde herkesin katkısını ve işbirliğini bekliyor. “Çok daha fazla ders veriyorum. Her sene lisans öğrencilerine bir ders vermek için gönüllü oluyorum, ama bu benim resmi sözleşmemin bir parçası değil. Diğer üniversitedeki puan sistemi temel olarak her tür iyi niyeti ortadan kaldırdı.”
Ebeveynler çocuklarına dişlerini fırçaladıkları için bir yıldız vermek ile küçük kardeşine yardım ettiği için bir yıldız vermek arasındaki farkın çok küçük olduğunu düşünüyor olabilir. Oysa, ödüllerin olumlu sosyal davranışlar üzerindeki negatif etkisine ve pazar normlarının ilişkilere verdiği zararlara bakarsak, ortaya çok rahatsız edici bir soru çıkıyor: Ebeveynler, iyi davranışları artırmak için ödülleri kullanarak kısa vadeli çıkar yolu tercih ettiklerinde, bunun aileler üzerindeki etkisi ne olur?
“Eğer çocuklarınızla çok transaksiyonel bir ilişki kurduysanız, herkes yaşlandığında nasıl bir hayat bekliyorsunuz?” diyor Ariely. “Çocuklara bir yıldız vermek, onların ebeveynlerini bakımevine gönderecekleri anlamına gelmiyor. Ancak bu fikir üzerinde iyice düşünürseniz, bunun o yöne doğru atılan bir adım olduğunu anlarsınız.”
Bu yazı FİDE OKULLARI tarafından desteklenmektedir.
Kaynak: http://www.theatlantic.com/health/archive/2016/02/perils-of-sticker-charts/470160/