Üstü ne kadar süslenirse süslensin kimse başarısızlıktan hoşlanmaz ama başarısızlık hayatın bir parçasıdır. Bazen işler yolunda gitmez. Bazen istediğinizi elde edemezsiniz. Aksilikler çıkar. Ama bu durumları yeniden ele alırsak yolumuza azimle devam etmeyi, daha esnek olmayı ya da enerjimizi yeniden yönlendirmeyi öğrenebiliriz.
Başarısızlık Sözünü Okulda Kullanmak
Başarısızlık herkes için zordur ama ilginç bir şekilde, başarılı öğrenciler için daha da zordur. Bu öğrenciler hiç bilmedikleri bu duyguyla nasıl başa çıkabileceklerini bilmiyorlar. Başarısızlık onların neredeyse yaşama sevincini öldürüyor çünkü kendilerine güven duymalarıyla gösterdikleri performans arasında çok güçlü bir bağ var. Çok iyi bir üniversitede hoca olarak bunu yakından gözlemleyebiliyorum, hiç hoş bir durum değil. Başarılı öğrencilerin bazıları başarısızlıkla başa çıkamıyor. Bu durum bazen o kadar ağırlaşabiliyor ki bazı üniversiteler bu konuda bir şeyler yapmaya karar vermiş durumda. Öğrencilerin üniversite hayatına uyum sağlamalarına yardımcı olan yurtlardaki rehber danışmanlardan başka, Stanford Üniversitesi, Yüksek Mahkeme Yargıcı Sandra Day O’Connor gibi toplumun önde gelen kişilerinin kendi başarısızlık hikâyeleri anlattığı bir Resilience Project (Zorlukları Yenme Gücü Projesi) başlattı. Burada anlatılanlar başarısızlığı kabullenmenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Çocuklarımıza başarısızlıkla ilişki kurabilmeleri için daha fazla fırsat vermeliyiz. Benim tahminime göre bunun anahtarı bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik (STEM) eğitiminde yatıyor. Deneyler sonuca ulaşmayabilir, veriler doğru çıkmayabilir ya da tam siz deney yaparken birisi deney setinizi devirebilir. Bu çalışma konularında ısrarcı olunup zorlukların yenilebileceği pek çok alan var. Ayrıca, tasarım ve icat projelerinde başarısızlığın ne kadar öğretici olduğunu da görebiliriz. Bilim ve icat, deneme yanılma üzerine kuruludur. Çocuklarımız başarısızlığı öğreneceklerse bunun için bedellerin çok ağır olmadığı bir ortam seçerdim, bu da STEM alanında olurdu.
Başarısızlık korkusunun tedavi yollarından birisi onu yeniden isimlendirmektir. Save Our Science kitabımda da belirttiğim gibi, “Bilim insanları her zaman başarısızlığa uğrar. Ama biz bunu farklı isimlendiririz. Veri deriz.” Bir deneyden bir şey öğrendiyseniz başarısızlığa uğramış sayılmazsınız. Başarısızlığı, veri gibi başka bir şeyle yeniden isimlendirirseniz o başarısızlık daha az can yakıcı olur. Yaptığınız her şey gerçeklere ulaşmanın bir parçasıdır!
Başarısızlığı Yeniden İsimlendirmek
Okullar başarısızlık meselesini kesinlikle çok yanlış anlıyorlar. Okullarda cevaplar üzerine odaklanıyorlar ama sorularla hatalar aslında daha öğreticidir. Onlar sayesinde öğreniriz. Sık sık öğrencilerimin sorularına, “Bu size aptalca gelebilir ama…” diyerek başladıklarını duyuyorum. Öğrenciler aptalca görünmekten, bunun bir başarısızlık olarak görülmesinden korkuyorlar. Bir sınıfta soru sormaktan daha doğal ne olabilir?
Sınıf ortamlarını yeniden ele almalı ve sınıfları soru sorulabilen alanlar yapmalıyız. Sınıftaki eğitimcinin de zayıflıklarını gösterebilmesi gerekir. Eğitimci, sorulan sorunun cevabını bilmiyorsa yürekli bir şekilde, “Cevabı bilmiyorum ama gelin birlikte bulalım.” diyebilmelidir. Eğitimin doğru cevaplar ve notlar üzerine odaklanması öğrencilerin soru sormaktan korkmasına neden oluyor. Stanford Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Deborah Stipek, Science dergisindeki yazısında, okulların stres ve kaygıya neden olarak öğrenmeye hiçbir katkısı bulunmayan bir başarısızlık korkusu beslediğini belirtiyor.
Aslında bu ironik bir durum çünkü çocukların yaradılışında riske girmek vardır. Kaldırım kenarındaki ince taşlara denk gelirlerse hemen onun üzerinde yürümeye çalışırlar. Ya da parlak bir şey gördüklerinde hemen uzanırlar. Dünyayı bu şekilde keşfederler. Başarısızlığa uğrayarak ve riske girerek öğrenirler. İşte bu keşfetme ve merak duygusu sınıfta eziliyor. Sınanma, riske girme hevesimizi ortadan kaldırıyor. Riske girme hevesini sınıflara geri getirmemiz gerek.
Çocuklara harika başarısızlık hikâyeleri anlatmamız gerekiyor. Thomas Edison, ampul fitili için uygun malzemeyi bulana kadar 10.000 farklı malzeme denemişti. Bu başarısızlık mıdır? Hayır, sadece Edison’un çok fazla veri topladığını gösterir. Onun da dediği gibi, 9.999 yolun işe yaramadığını anlamıştı bu şekilde. Başarısızlık kelimesinden ürkmek yerine okullarda Başarısızlık Kulüpleri kurmamız gerekir. Bu kulüplerde bir araya gelen öğrenciler, riske girerek öğrendikleri şeyleri anlatmalılar. Biz de riske giren öğrencileri yüreklendirmek için onlara madalyalar vermeli ve “Nasıl başarısızlığa uğradın? Ne öğrendin?” diye sormalıyız.
Başarıya ulaşmak için başarısızlıkla arkadaş olmamız şart. Başarısızlık sayesinde daha iyi, daha güçlü ve daha akıllı insanlar olursunuz.
Şimdi gidip başarısız olalım!
Kaynak: https://www.edutopia.org/blog/learning-from-failure-ainissa-ramirez