Yetişkinler olarak enerjimizi tazelemek için tatilin gelmesini iple çekeriz. Bu tatiller çocuklar için de son derece faydalı bir dönemdir aslında. Ebeveynler çalışmaya değil, oyuna odaklanır ve bu şekilde çocuklarına boş vakit gibi çok değerli bir hediye vermiş olurlar.
Eğer yazın tatile çıkılıyorsa (Ki sıklıkla yazın çıkılır) anne-babalar çocuklarıyla birlikte kumdan kaleler yaparlar, plajda top oynarlar, dalgaların üstünden atlarlar… Kulağa yalnızca eğlenceli gibi gelse de bu aktiviteler aynı zamanda ebeveyn ile çocuk arasındaki bağı önemli ölçüde güçlendiren “bağlanma oyunları”dır. Bağlanma oyunları, şu mesajı çocuklara ileterek onların özgüvenini de geliştirir: Tüm dikkatim sende. Beni mutlu ediyorsun. Seninle birlikte olduğum için çok mutluyum.
Aile tatilleri, evde olup bitenlerle karşılaştırıldığında ve birçok ailenin stres dolu hayatlar yaşadığı gerçeğini göz önünde bulundurduğunuzda çok daha kıymetli bir hale gelir. İşte, konuyla ilgili bazı aydınlatıcı istatistikler:
- Ebeveyn ile çocuk arasındaki konuşmaların üçte ikisi günlük rutinler hakkında oluyor.
- Ebeveynlerin yüzde 65’i çocuklarıyla ara sıra oynadıklarını kabul ediyorlar.
- Her altı babadan biri çocuğuyla nasıl oynayacağını bilmediğini ve üçü de bunun için zamanı olmadığını söylüyor.
- Çocukların yalnızca dörtte biri, ebeveynleriyle önemli bir şey hakkında haftada bir defadan fazla konuştuğunu söylüyor.
- Fiziksel sağlığımız hakkında sık sık endişeleniyoruz ancak aile içi ilişkilerin sağlığına da en az o kadar dikkat etmemiz gerekiyor. Ve tabii, araştırmalar da ilişki sağlığının fiziksel sağlık için vazgeçilmez olduğunu gösteriyor.
Beyin gelişimine yardımcı olur
Tatillerin, çocukların beyin gelişimine de katkı sağladığı çok az bilinen bir gerçek. Bu katkının nedeni, aile tatillerinde beynin limbik alanının derinlerine genetik olarak yerleşmiş iki sistemi kullanıyor olmanızdır, ki bunlar evde kolayca “kullanılmaz” hale gelebilir. Dünyanın önde gelen sinir bilimcilerinden Estonyalı Jaan Panksepp tarafından öne sürülen bu iki sistem; oyun (play) ve merak/arayıştır (seeking).
Beynin oyun sistemi; çocuğunuzun ayaklarını kuma her gömdüğünüzde, şezlongdayken onları her gıdıkladığınızda ve onları her sırtınıza alışınızda kullanılmış olur. Benzer şekilde, merak/arayış sistemi de çocuğunuzla beraber ormana, kumsala ya da bir köyün keşfedilmemiş bir yerine keşfe çıktığınız zaman çalışmış olur.
Aile tatilinizde edinilen deneyimler, beyninizdeki ve çocuklarınızın beyinlerindeki bu sistemleri harekete geçirdiğinde, opioid, oksitosin ve dopamin gibi mutluluk verici nörokimyasalların salınımı tetiklenir. Panksepp bunları “doğanın bize armağanı” diye adlandırıyor. Bu nörokimyasallar stresi azaltıyor ve birbirimize karşı içten, cömert duyguların uyanmasına ve dünyada her şeyin yolunda gittiğine dair hoş bir hissin oluşmasına sebep oluyor. Bu sistemlerin çalışması sonucu meydana çıkan tüm stressiz hisler sayesinde aile üyeleri de duygusal olarak “şarj olmuş” oluyorlar.
Panksepp şöyle diyor: İçimizdeki ‘ecza dolabında’ saklanan oksitosini salgılayacak aktiviteler ve uğraşlar seçebiliriz. İçimizde bu müthiş şifa verici maddeye sahibiz ve ona ulaşmak için yapabileceğimiz onlarca şey mevcut, tek yapmamız gereken öğrenmek.
Bu sistemlerin başka bir harika yönü de tıpkı kaslarımız gibi çalışıyor olmaları: Onları ne kadar kullanırsanız, kişiliğinizin bir parçası olmaları da o kadar kolaylaşıyor. Sinir bilimci Bruce Perry ise bunu şu şekilde dile getiriyor: Duygusal durumlar kişilik özellikleri haline geliyor.
Yani, çocuğunuzu tatile götürdüğünüzde, iyi bir yaşam sürmesi için büyük önem taşıyan keşfetme dürtüsünü (merak/arayış sistemi) ve oyun oynama kapasitesini (oyun sistemi) desteklemiş oluyorsunuz. Yetişkinlikte bu, (özellikle başarılı girişimciler için) olmazsa olmaz bir özellik olan fikirlerle oynama becerisine dönüşüyor.
Beynin oyun ve merak/arayış sistemlerini gerçekten iyi bir şekilde kullanmak – aile tatillerinde sık sık olduğu gibi – beynin bilişsel işlevselllik, sosyal zeka, odaklanma becerisi ve hedef odaklı davranışlar ile ilgilenen bölümü olan frontal lobların gelişmesini ve olgunlaşmasını sağlar ve bu etkiler ömür boyu sürebilir.
Konsantrasyon becerilerini destekler
Peki ya, aile tatillerinin en önemli getirilerinden biri olan açık havada bulunmak? Araştırmalar, doğada yalnızca 20 dakika vakit geçirmenin çocukların dikkat ve konsantrasyon seviyelerini yükselttiğini gösteriyor. Yeşil alanlarda oyun oynamak, DEHB’li çocuklarda en az ilaçlar kadar işe yarıyor.
Yeşil alanlarda beraber yürüyüş yapmanın bedeni rahatlattığına, tansiyonu, stres seviyesini ve hatta kolestrolu dahi düşürdüğüne dair kanıtlar mevcut. Bu demek oluyor ki açık havadan hem ebeveynler hem de onların ebeveynleri faydalanabilir!
Tatil ile IQ seviyesi arasında bir ilişki var mı?
“Zengin” bir ortam; sosyal, fiziksel, bilişsel ve algısal etkileşimleri güçlendirecek yeni tecrübeler sunar. Düşünün: Tüm aile denizde yüzüyor, birlikte ormanda yürüyüş yapıyor, rüzgarda salınan uzun yeşilliklere dokunuyor, kamp ateşinde marşmelov kızartıyor, sıcak güneşin altında birlikte vakit geçiriyor, ayak parmaklarının arasındaki kumu hissediyor… Nietzsche’nin de dediği gibi, “Tüm güzel şeyler biraz tembeldir ve çayırdaki inekler gibi yatarlar.”
Zengin ortamlar, frontal lobdaki “beyin gübrelerini” harekete geçirerek stres düzenlemesi, dikkat, konsantrasyon, planlama ve öğrenme becerileri gibi yürütücü işlevleri geliştirir ve aynı zamanda fiziksel ve zihinsel sağlığı iyileştirir. Araştırmalara göre, beyin gübrelerinin zengin çevrelerde tetiklenmesi çocuklarda daha yüksek IQ ile de ilişkili. Yani, çocuklarınızla birlikte yeni yerler keşfettiğinizde onların daha zeki olmasına yardımcı olursunuz.
Çocuğunuzun beynine yatırım yapın
Sonuç olarak, eğer çocuğunuza bir tablet almak ile ailecek tatile çıkmak arasında seçim yapacaksanız, tatilin aile bağları ve beyin gelişimi üzerindeki muazzam etkilerini aklınızdan çıkarmayın. Tablet, tatile rakip bile olamaz!
Bu yazı AİLEMLE GEZİYORUM tarafından desteklenmektedir.
Instagram: @ailemlegeziyorum